ÖĞRENME VE BAŞARIYI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
ÖĞRENME VE BAŞARIYI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
GİRİŞ
Yaşadığımız çağın bilgi çağı olması ve bilimin inanılmaz bir hızla gelişmesi, insanoğluna yeni ufuklar açmakta, bu durumda bireyin gelişiminin önemini son derece artırmaktadır.
Bireyin gelişiminin en önemli alanını ise, eğitim öğretim etkinlikleri oluşturmaktadır. Bilimsel gelişmeler toplumsal değişme, yaşamın karmaşıklaşması, eğitim sürecinde öğrencilerin çeşitli sorunları bir arada yaşamalarına yol açmaktadır.
Eğitim sürecinde ve bireyin gelişim dönemlerinde olumsuz bazı etkiler, bireyin çeşitli problemler yaşamasına ve başarısız olmasına neden olmaktadır.
Öğrencilerin okul başarısızlığının önlenmesi ve öğrenci başarısının artırılması amacıyla hazırlanan bu kitap Rize ilinde 1992-1998 yılları arasında yaklaşık 40.000 öğrenci civarında yapılan çeşitli araştırma sonuçlarının neler olduğunu ve bu başarısızlık nedenlerinin giderilmesi için yapılması gereken çalışmaları içermektedir.
- Okulda başarıyı etkileyen faktörler nelerdir?
- Olumlu ve başarılı öğretmen modeli nasıl olmalıdır?
- Etkili ders anlatma yöntemleri nelerdir?
- Öğrencilerin psikolojik ve sosyal gelişimini olumsuz etkileyen faktörler nelerdir?
gibi konularda öğretmen, idareci ve eğitimcilerimize yardımcı olacak bu kitap temel bir kaynak kitap niteliğini taşımaktadır.
Başarısızlığı ve problemleri oluşturan faktörlerin her birinin belirlenmesi belli bir araştırmaya dayalı olarak ortaya konulmuştur. Ayrıca bu kitapta güncel pedagojik, psikolojik bilimsel gelişmelerden alıntılar yapılarak yeni yaklaşımlar ortaya konulmuştur.
Başarıyı geliştirecek somut örneklerin verildiği yöresel sorunlara dayanan tespitlerin sunulduğu bu kitap başarı ile ilgili sorunların çözümünde önemli derecede katkı sağlayacaktır.
Eğitimdeki başarının artırılmasında son derece önemli katkı sağlayacak olan bu tez temel rehber niteliğinde düzenlenmiştir.
ÖĞRENME VE BAŞARIYI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Öğreme Nedir ?
Öğrenme süreci, düşünce tarihi boyunca çeşitli filozoflar, psikologlar ve eğitimciler tarafından tanımlanmaya çalışılmıştır. Ancak, herkesin üzerinde anlaşabildiği ortak bir öğrenme tanımı bulunmamaktadır. Öğrenme konusundaki her kuram öğrenmeyi kendi perspektifinden tanımlamakta ve öğrenme sürecine her kuram farklı bir yaklaşım getirmektedir.
Aydın (1999) öğrenmeyi yaşantısal deneyimler yoluyla davranışlarda oluşan kalıcı ve izli değişimler olarak tanımlamaktadır.
Bir başka yönden, Binbaşıoğlu (1991) öğrenmeyi, bireyin kendi yaşantıları aracılığıyla davranışlarında değişiklik oluşturması süreci olarak tanımlamaktadır.
Morgan (1993) ise, öğrenmeyi tekrar ya da yaşantı sonucu davranışta meydana gelen oldukça devamlı bir değişiklik olarak tanımlamaktadır.
Daha uygun bir ifade ile, Akman ve Erden (2001) günümüzde eğitimci ve psikologların hemen hemen hepsinin öğrenmeyi yaşantı ürünü, kalıcı izli davranış değişikliği olarak tanımladığını belirtmektedirler.
Tanımlardan yola çıkarak, öğrenme sürecinin üç temel boyutu olduğu söylenebilir. Buna göre, öğrenme sonucunda mutlaka bir davranış değişikliğinin olması gerekmektedir. Aynı zamanda ortaya çıkan davranış değişikliğinin yaşantı ürünü olması da gerekmektedir. Son olarak, davranış değişikliğinin kalıcı izli olması gerekecektir.
ÖĞRENMEYE HAZIR OLMA VE GİRİŞ DAVRANIŞLARI
Öğrenme ve öğretme kuramlarına ilişkin açıklamalar, öğrencinin öğrenmesinde iç durumunun ve daha önceki bilgilerinin önemli rol oynadığını göstermektedir.
Öğrenci ile çevresi arasında etkileşim oluşturmak, öğrencinin seviyesine uygun öğrenme yaşantıları gerçekleştirerek mümkün olmaktadır.
Öğrenmeye hazır olma, öğrencinin bazı öğretim hedeflerine göre var olan kapasitesinin yeterlilik durumudur. Öğrenmeye hazır olma öğrencinin bilgisi, yetenekleri, ilgileri, alışkanlıkları, tutumları ve değerleri ile ilgilidir. Bu öğeleri dikkate almayan bir öğretme durumunda; geçerli öğrenme yaşantılarının oluşması oldukça güç olur.
Giriş Davranışı: Öğrencinin hedef olarak kazandırılacak davranışlara ilişkin geçmişteki yaşantıları ile doğal ve kazanılmış yetenek ve yeterliliklerini kazanır. Giriş davranışı şu şekilde belirlenir;
a-) Öğrenciye kazandırılması istenen davranışları öğrencinin ne derecede kazanmış olduğu.
b-) Öğrenciye kazandırılmak istenen davranışların öğrenilmesine esas teşkil eden ön gereklerin öğrenci tarafından ne derecede kazanılmış olduğu.
c-) Öğretimden yararlanabilmesi için gerekli olan yeteneklere öğrencinin ne derece sahip olduğu.
ÖĞRENCİYE YOL GÖSTERME
Öğrenciye şunlarla yol gösterilir;
a-) İpuçları; Öğretme sürecinde öğretmenin en önemli görevi öğrenciye yol göstermektir. Bu görevi öğretmen genellikle ipuçları kullanarak yapar. İpuçları öğrenciyi harekete geçiren ve istenilen davranışın yapılmasına yardımcı olan mesajlardır. Daha genel anlamda ipuçları öğrenciye öğretme durumunda neler öğreneceğini, öğreneceklerine nasıl ulaşacağını, öğrenilecek öğelere ve bu öğeler arasındaki ilişkileri nasıl kuracağını gösterir ve öğrenciyi düşünmeye sevk eder.
İpuçları şunlardır;
- Sözel ipuçları,
- Sorular,
- Grafikler,
- Şemalar, haritalar, modeller,
- Filmler, resimler,
- Demostrasyonlar ( yardım ).
Bunlar öğrencinin öğrenmesini ve öğrenmenin kalıcılığını sağlayacaktır.
b-) Katılma; Hiç kimse bir başkası için öğrenmeyi gerçekleştiremez. Bu nedenle, öğrenmenin başlangıcından sonuna kadar öğrenen kendi öğrenmesinde sorumluluk taşımak ve öğrenme sürecine aktif olarak katılmak durumundadır. Öğretim durumunda öğrencinin kendisine sağlanan uyarıcıları kullanması onları zihinindekilerle birleştirmesi ve yeni anlamlar oluşturması gerekir.
Öğrenmeye katılmak, öğrencinin öğrenilecek konuyla ilgili daha önce edinilmiş olması gerekli bilgi ve becerilere sahip olmasına ve onları kullanabilmesine bağlıdır. Öğrencinin kendisine sağlanan öğretim durumunun öğeleriyle etkileşmesi ve öğrenme çabası içine girmesi demektir.
c-) Dikkat; İster bireysel ister sınıftaki öğretimle olsun katılmanın en önemli belirtisi dikkat etme ve dikkati öğrenme süresince devam ettirebilmedir.
Monotonluk taşımayan, sürekli değişme içinde olan durumlar hem dikkatin seçici olmasını hemde sürdürülmesini sağlar.
Öğretim durumunun fiziksel ve sosyal ihtiyaçları karşılayamaması izlenen konuya karşı ilginin azlığı dikkatin şiddetini azaltır ve dağılmasına neden olur.
MOTİVASYON ( GÜDÜLENME )
Motivasyon (güdülenme) okuldaki öğrenci davranışlarının yönünü, şiddetini, kararlılığını belirleyen en önemli güç kaynaklarından biridir.
Güdü; belli durumlarda belli amaçlara ulaşmak ve gerekli davranışların yapılabilmesi için organizmayı harekete geçiren, enerji veren duyuşsal bir yükselmeye (coşku, istek) neden olan ve davranışları yönlendiren bir itici güçtür.
Okula yada derse güdülenen öğrenci; derse ilgi duyar, dikkati süreklidir, belirlediği amaca ulaşmak için çaba göstermeye ve gerekli zamanı harcamaya isteklidir. Ayrıca konu üzerinde odaklaşma, kendini verme ve güçlüklerle karşılaşıldığında istenilen davranışı yapmaktan vazgeçmeme, sonuca gitmede ısrarlı olma ve kararlılık görülür. Bunlarda okul başarısının artırılmasında oldukça önemlidir.
BAŞARI İHTİYAÇI
İnsanların yeme-içme gibi fizyolojik ihtiyaçları olduğu gibi başarılı olma isteği gibi psikolojik kökenli ihtiyaçları da vardır.
Öğrenciler başkaları önünde yeterli ve başarılı olma, başkaları tarafından tanınma, prestij sahibi olma gibi ihtiyaçları karşılamak için büyük gayret gösterirler. Başarma ihtiyacının sınıf öğretiminde geçerli olan şu yönleri vardır;
- Bilişsel (zihinsel) yönden belirsizlik: Kişileri bu durumdan kurtulmaya sevkeder. Bu suretle insanlar bilme ve anlama ihtiyaçlarını giderirler.
- Kendini gerçekleştirme ve tanıtma: Bu ihtiyaç insana başarılı
olmasıyla gittikçe artan bir prestij ve statü kazandırır.
- Başkaları tarafından kabul edilme: Başarılı olma ve başkaları tarafından kabul edilme kişinin kendisini değerli bir insan olarak görmesine
katkıda bulunur. Öğrencilerin yüksek başarma güdüsüne sahip olmaları onların başarılarını olumlu yönde etkiler.
BAŞARI BEKLENTİSİ
Konular ve problemler üzerindeki başarı beklentisi çaba ve ısrar için çok önemli bir rol oynar. Öğrencilerde başarı beklentisi; yaptıklarından olumlu geribildirim aldıktan sonra kendileri için çok zor olmayan konularla çalışırken, geçmişte başarılı oldukları alanlarda çok fazla görülür.
BAŞARI İÇİN KONTROL KAYNAĞI
Öğrenci başarı ve başarısızlıklarını iç ve dış odak noktalarına yükleyerek açıklama eğilimindedirler. İç kaynağı kullananlar kendi yetenek ve çabalarını, dış kaynağı kullananlar ise şans veya şanssızlığı, kolay ve zor testi ve öğretmeni odak noktası yaparlar.
Başarıda iç faktörleri odak noktası yapan öğrenciler okulda başarıya götüren bilişsel davranışları daha çok göstermektedirler.
Bunlar öğretim sürecinde dikkatli olma, bilgi arama, uygun ipuçlarını kullanma, kalıcılığı sağlamak için kural ve stratejiler geliştirme olarak gözükmektedir.
ÖĞRENİLECEK KONUNUN NİTELİĞİ
Konunun zorluk derecesi, konunun yeniliği, konu verilirken kullanılan uyarıcıların çeşitliliği, derste başarılı sayılabilmek için ortaya konan hedefler, öğrencinin başarısını önemli ölçüde etkilemektedir.
ÖĞRENME SONRASI DURUMLAR
Öğrencinin başarma durumunu ortaya koyan bilgiler; düzeltici geribildirimin varlığı ve niteliği, öğretmen tarafından öğrencinin öğrenmesinde meydana gelen gelişmelerin somut olarak ortaya konmasıdır. Ayrıca öğrencilerin sosyal beğeni kazanma, kabul edilme, pekiştireç elde etme ihtiyaçlarını karşılamak ve gelecekte yararlı olacak özendiriciler vermek amacıyla öğrencinin her doğru davranışı ödüllendirilmeli veya fark edilmelidir.
AMAÇLAR, STANDARTLAR VE MODELLER
Öğretmenin başarı için ortaya koyduğu amaçlar ve standartların öğrenciyi güdülenmekte yararlı olabilmesi için bu standartların açık-seçik ve somut olarak ortaya konması gerekir. Öğrencinin amaçları ile öğretmeninkileri birleştirmek ; öğrencinin derse karşı isteğini ve coşkusunu artırmak için önemlidir. Eğer öğretmenin hedefleri açık-seçik akla yatkın ve
orta düzeyde zorsa öğrenciler bunlara değer verir ve kısa sürede gerçekleştirmeye çalışır.
ÖĞRENME SONUÇLARI
Öğrenciler hangi düzeyde olursa olsun davranışlarının ortaya çıkardığı sonuçlardan haberdar olmak isterler. Öğrencilerin büyük çoğunluğu yaptıklarının nasıl ve ne derece doğru olduğunu dıştan destek alarak yürütür ve sürdürürler. Bu nedenle geribildirimler ve özendiriciler (ödüller) çok önemlidir. Öğrenmenin nasıl sonuç getireceği, belli ödül ve hakların hangi davranışlar sonucu elde edileceği özendiriciler sayesinde ortaya konur.
TUTUMLAR
Tutumlar, kanıları ve değerleri içine alan geniş kapsamlı öğrenme
ürünleridir. Bunlar insanlara, gruplara, konulara ve nesnelere yönelen olumlu ve olumsuz duyguları ifadede kullanılan tepki eğilimleridir. Okulda öğrenilenler içinde bilişsel nitelikli öğrenme ürünlerinin çoğu, zamanla unutulduğu halde; duyuşsal nitelikli öğrenme ürünleri, zamana dirençli olarak ilgili olduğu konuda sonraki öğrenmeleri kendi yönünde olumsuz etkilemektedir. Belli bir konuyla ilgi öğrencinin herhangi bir nedenle geliştirmiş olduğu olumsuz tutum o konuyla ilgili sonraki öğrenmeleri güçleştirirken olumlu tutum öğrenmeyi kolaylaştıracaktır. Bu nedenle eğitimciler ve öğretmenler için belli bir konunun öğretilmesinden veya öğrenilmiş olmasından çok o konuyu öğrencinin nasıl ve hangi duygular içinde öğrenmiş olduğu daha önemli olmalıdır.
BENLİK KAVRAMI VE AKADEMİK BAŞARI
Benlik kavramı; Bireyin kendisiyle ilgili duygu, düşünce ve algılamaların tümüdür. Yapılan araştırmalar; bireyin kendisini başarılı yada başarısız algılamasıyla, okul başarısı arasında direkt ilgiler olduğunu göstermiştir. Benlik saygısı düşük öğrencilerin, kaygı düzeyleri de yüksek olmaktadır. Eğer birey kendini başarılı görüyorsa; başarılı olmasını sağlayacak davranışlar ortaya koymaya çalışır.
Bireyin benlik algısında istikrar ve devamlılık vardır. Bu sayede
birey ya sürekli başarılı olmaya çalışır yada yüksek kaygı, kendini de-
ğersiz görme ve yapamayacağına inanama yüzünden başarısız olur.
İLGİLER
İlgi; bireyin herhangi bir aktiviteye konuya yada eşyaya karşı kendiliğinden dikkatle belirlenen bir yakınlıktır. Okul konularındaki başarı ile
ilgi arasında olumlu bir ilişki vardır. Belli ihtiyaçları giderici bir amaca ulaşmaya hizmet eden öğrenmelerde öğrencinin gayret ve dikkatini iradide olsa uyanık tutar. İlgiden doğan merak ihtiyacını gidermek amacıyla yapılan etkinlikler aynı konuda devam etme eğilimi gösterir.
Okulda her konu alanı bir seri öğrenme görevini kapsamaktadır. Eğer öğrenci belli bir konu alanının başlangıcındaki öğrenme görevlerini başarıyla bitirdiyse ondan sonrakine geçişi kolay olur.
KAYGI
Belirsiz bir korku yada kötü bir şey olacağına dair hissin sürekli baskın olduğu psikolojik hal kaygı, sıkıntı, üzüntü, korku, başarısızlık duygusu, acizlik, sonucu bilememe, başkaları tarafından yargılanma gibi duyguların düşüncelerin sonucu ortaya çıkar.
Kaygının özellikle öğrenmede yararlı yada zararlı olduğunu anlayabilmek için iki faktörü bilmemiz gerekir. 1- Kaygının derecesi 2- Başarmayı düşündüğümüz amaçladığımız görevin zorluk düzeyi.
Kaygının şiddeti ve bizim başarmak istediğimiz görevin zorluk derecesi kaygının yararlı yada zararlı olmasını belirler. Öğrenilecek malzeme; basit ve kolaysa, yüksek kaygı derecesi bunun çabuk öğrenilmesine yol açar. Öğrenilen malzeme karmaşık ve zorsa, o zaman yüksek kaygı öğrenmeyi zorlaştırır. Yapacağınız iş ne kadar bilgi ve akıl yürütmeyi gerektiriyorsa, o kadar sakin ve rahat bir zihinle o işe girişmek faydalı olacaktır. Bu durumda oluşacak yüksek kaygı bireyde öğrenmeyi yavaşlatacak yada ketleyecektir.
Öğrencilerde aşırı kaygı meydana getirerek, onun başarısız olmasını sağlayan; öğrenilecek materyalin çok fazla zor olması değil, o olayın (öğrenmenin, başarının) kendisi için taşıdığı anlamdır. Birçok öğrenci özellikle öğrenmenin ölçüldüğü sınavlarda kendi kişiliğinin ve varlığının değerlendirildiğini düşünür. Bireyin bu şekilde değerlendirme yapması; beden kimyasında bir takım değişiklikler meydana getirecektir. Buda beyinde öğrenme için geçerli olan protein zincirlerinin oluşmasına engel olacaktır. Kaygı böylece akıl yürütme ve soyut düşünme yönündeki zihinsel faaliyetleri bozar. Bu etkileri nedeniyle kaygı öğrenci başarısızlığına yol açan en önemli faktörlerden biridir.
Araştırmalar özellikle normal zeka düzeyindeki bireylerin başarılarının yüksek kaygıdan olumsuz yönde etkilendiğini ortaya koymuştur.
AİLE TUTUMLARI
Okulda çocuğun başarılı yada başarısız olmasının en önemli nedenlerinden biri aile tutumudur. Özellikle ailenin öğrencinin potansiyelinin üzerinde beklenti geliştirmesi ve bu beklentiyi öğrenciye yansıtması onu başarısız kılmaktadır. Ailenin çocukla ilgili bir takım gerçekçi olmayan beklentiler geliştirmesi ve bunu çocuğa yansıtması çocukta çok büyük kaygı yaratır ve başarısız olma korkusu geliştirir. Çocuktan başarılı olmasını beklemek çocuğa göre; onun kişilik değerinin başarıyla değerlendirilmesi manasına gelmektedir. Çocuğun kişilik değerini ana-babasının gözünde başarılı olmasına bağlaması çocuğun kaygısının daha da fazla olmasına neden olacaktır.
Çocuğun başarısız olmasına neden olan önemli bir diğer olumsuz aile tutumu ise; çocuğun kardeşleriyle yada diğer arkadaşlarıyla kıyaslanması ve onlarla yarışmak zorunda bırakılmasıdır.
Ayrıca;
- Çocuğun evde ısı, ışık bakımından yeterli, gürültüsüz, çocuğu ders çalışmaya motive edecek uygun bir ortamın olmaması.
- Ailenin çocuğa eğlenme, dinlenme saatleri ve okul dışı sosyal faaliyetlere katılmaması yönünde baskı yapması.
- Çocuğun başarılarının görülmemesi ve başarılarından dolayı ödüllendirilmemesi, manevi destekten yoksun bırakılması çocuğun başarılı olma isteğini kaybederek başarısız olmasına neden olmaktadır.
OKULDA RUH SAĞLIĞINI BOZAN DOLAYSIYLA ÖĞRENCİ BAŞARISINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Çocuk, evindeki dünyasından okula geldiğinde dış dünyanın hem fiziksel ve somut, hem sosyal ve kültürel gerçekleriyle yüz yüze gelmekle ve bu gerçeklerin ortaya koyduğu sorunlarla baş etme sorumluluğu karşısında zorlanmaktadır. Eğer bireyin okulda dış gerçeklerle etkileşim biçimi, verilen program muhtevasını aynen tekrarlama, sınırları çizilen yada gösterilen doğru davranışı sebebini bilmeden aynen taklit etme ise daha küçükten itibaren bireyin uyum gücü esnekliğini kaybederek katılaşmaktadır. Okulda öğretilenlerin yaşama uygulanması ve bireyin okul sonrası dünyasına uyum yapması olanaksız hale gelmektedir. Okulda öğrenilenlerin yaşama transfer edilmesi mümkün olmamaktadır. Yani yaşamın sistemsiz ortamı içinde okulda öğrenilenlerden yararlanmak zordur. Kaldı ki hatırlama unutma konusunda yapılan deneylerde okulda öğrenilenlerin daha çok okulda unutulduğunu ortaya koymuşken okulun insanları gelecekteki yaşamına hazırladığı sayıltısı sağlam temellere dayanmamaktadır. Okulun insanları yaşama hazırladığı sayıltısına işlerlik kazandırması ancak okulda öğretilenlerin yaşam için gerekli gerçek bilgi, beceri ve tutumlar olmasına dikkat etmekle gerçekleştirebileceği ve bunları öğretirken de kişiliği geliştirici bir atmosfer sağlayarak kişinin bağımsız düşünme ve kendi zihin gücünü kullanma yeteneğini beslemesiyle mümkün olacağı unutulmamalıdır.
Okulda ruh sağlığı kavramı, öğrenciyi psikolojik olgunluğa ulaştıracak önlem ve koşullar olarak düşünülmelidir. Okulda eğitimin her şeyin üstünde tutması gereken en önemli hedef, insanlara bağımsızlık kazandırmaktır. Bu bağımsızlığın anlamı ise; insanların dış dünyanın gerçekleriyle uyum içinde yaşamasının kendisidir. Okul ancak bağımsız düşünülebilen her inancın, her fikrin, her değerin yeniden keşfedilmesine vereceği öneme bağlı olarak insanları bağımsızlaştırabilir ve ruh sağlığını koruyabilir.
Okulda ruh sağlığını bozan etkenler;
1-) Okulların günlük çalışma programları, sınıfta öğrenci ilgilerine cevap veremeyecek kadar ders sürelerini zaman bakımından çok kısıtlı hale getirmiştir. Öğretmen programın konularını belli bir yapısal doku içinde ve açıklayıcı bazı ders araçlarından yararlanarak, belli metotlar kullanarak ve bunları öğrenciye belli bir sıra içinde sunarak görevini yerine getirdiği inancındadır. Bu çaba içinde öğretmen 40-50 kişilik sınıflarda öğrencilerin sorunlarına ve ilgilerine gereken önemi verememektedir. Oysa öğrenciden gelen bir soru düşünce süreci içinde belli bir belirsizliğin ifadesidir. İlgilerin gerisinde çoğunlukla geliştirilmeye elverişli olan belli bir yetenek bulunmaktadır. Bu yeteneklere işlerlik kazandırmak için öğretmenin öğrencinin kendi çabasına dayalı çözüm yoları göstermede yapacağı rehberlik, konuların hepsini eksiksiz olarak sınıfta tek tek sunmaktan daha az yorucu olduğu gibi daha verimli sonuçlar ortaya koymaktadır.
2-) Okulda sessiz ve edilgen bir sınıf topluluğu, aktif ve gürültülü bir sınıf topluluğuna yeğlenmektedir. Böyle bir toplulukta öğretmen aktif ve çok konuşur, çok konu işler durumda iken öğrenci pasif ve sessiz ama öğrenme azdır. Bunun tersi bir durum öğretmeni ve idarecileri rahatsız etmekte, öğretmeni sınıfta disiplini kuramama durumuna düşürmektedir. Oysa öğretmenin başatlığı ve otoriter disiplini öğrencide kaygı yaratıcı ve öğretmeyi ketleyici olmaktadır. Öğretmen merkezli bir sınıfta öğrenci aktivitesi ve girişimi engellenerek, öğrenme yüksek düzeyli zihinsel fonksiyonları işletebilecek düzeye gelememekte ve belleme düzeyini bir türlü aşamamaktadır.
3-) Okulda bağımlı öğrenci davranışları bağımsız davranışlara yeğlenmektedir. Aslında öğrencinin kendi kendisinin disipline etmesi amaçlandığı halde bunu öğrenmesi uygun bir ortam yaratılamamaktadır. Örneğin okulda pek çok kaide ve kurallar daha önceden belirlenmiş ve sebebi bilinmeyen yasaklara dönüştürülmüştür. O yasağın gerisindeki gerçek nedeni öğrencinin kavrayabilmesi için okulda hiçbir çaba sarf edilmemektedir. Bunlar sınıfta tartışılabilmeli ve yasak olmayı gerektiren nedenler öğrencinin kendisi için gerçek ve mantıklı sebeplere dönüştürülerek daha aktif katılımlı bir disiplin sağlanabilmelidir. Kuralların gerisindeki gerçeklerin kavranmamış olması nedeniyle daha üst düzeyde bir ahlaki karakterin oluşumunu da engelleyebilmektedir. Ayrıca bu bağımlılık akademik konuların öğrenilmesinde de pekiştirilmektedir. Öğretmenin anlattığı konuyu ezberleyen öğrenciye başarılı ve sorumlu öğrenci gözüyle bakıldığı, öğrenciden gelen orijinal ve yaratıcı tepkiler acayiplik yada sorumsuzluk olarak nitelendiği sürece öğrenci uyumlu davranışlar yerine ancak uyarlı davranışlar öğrenebilecektir.
4-) Okulda alışılmışlık ve geleneksellik başarı, yaratıcılık, başarısızlık olarak nitelenmektedir. Her insanda bir ölçüde yaratıcılık vardır. Bu toplum içinde ve okulda yavaş yavaş söndürülmektedir. Her zaman her şeyin tek ve doğru bir cevabının olduğu kabul edilmekte, pek çok zeki öğrenci tek ve doğru cevabın baskısı altında ve yanlış yapma korkusu içinde öğretmenin fikirlerine katılmadığı zaman bile bunu ifadeye gerek duymamaktadır. Bu tür zeki ve yaratıcı öğrencilerin okul konuları ilgisini çekmediği için düşünceleri sınıfın dışındaki konularda olmakta ve çok defa sınıfın dışında yaşamaktadır. Bu öğrenciler öğretmenin gözünde ilgisiz, başarısız ve hatta yetenekleri sınırlı bir görünüm almaktadır. Yaratıcı öğrenci sınıfta eğlence ve alay konusu haline gelmekte ve arkadaşları tarafından küçük görülmektedir. Öğrencinin bu durumu karnesine ve ailesine de yansımakta bazen bu öğrenciler okulu terk etmekte, başı boşluk ve zihinsel tembellik içinde kendi ve ailesi geleceğe umutsuzluk ve hayal kırıklığı içinde bakmaktadır.
5-) Okulda öğrenciler işbirliğinden çok yarışmayı öğrenmektedirler. Bu yarışmada öğrencilerin biri kazanmakta, diğeri kaybetmektedir. Bu yarışta belki yetenekli öğrenciler motive olabilir ama kazanması umutsuz öğrencilerin bu yarışın içine çekilmesi, sınıfı kaygı ve güvensizlik yaratan bir çevre haline getirmektedir. Sınıftaki bu yarışma ortamında beklenilen bu başarıyı göstermeyen öğrenciler başarılı olamayacaklarına dair inanç geliştiriyorlar ve derslerden uzaklaşıyorlar. İşbirliği ortamında insanlar, ortak bir amaca ulaşmak için daha kolay yeteneklerini ortaya koyabilirler. Ayrıca, işbirliğinin güvenli ortamı yarışma durumunda olduğu gibi yorucu, hırpalayıcı, kaygı yaratıcı olmadığı için öğrenmeye daha elverişlidir.
6-) Okulda akademik gizilgüçlerin geliştirilmesi ön plana alınmış, akademik olmayan güçlerin ( resim, müzik, spor ve diğer artistik yetenekler) geliştirilmesiyle ilgili yaşantılar ihmal edilmiştir. Spor, resim, müzik ve diğer artistik yeteneklerle ilgili konular okul programında yer aldığı halde fazla önemsenmemektedir. Hatta bu konular üzerinde yapılan ders dışı çalışmalar öğrencinin akademik programını aksatacağı düşüncesiyle çoğu kez öğrencinin ilgi ve gayreti engellenmekte, pek çok öğrenciye ancak akademik konularda başarılı olma koşuluyla bu alanlarla ilgilenme şansı tanınmaktadır. Eğer bu konular öğrencinin ilgisini ve isteğini çeken konularsa bunun gerisinde belli bir özel yeteneğin olduğunu kabul ederek, öğrenciye akademik yönden başarısız olsa bile bu konulara fazla zaman ayırma şansı verilmelidir. Gerçek yaşama baktığımızda akademik olmayan konuların ürünü olan ihtiyaçlar, akademik konuların ürünü olanlarınkinden daha az önemli değildir. Ve hatta yaşamın renklendiren insanı mutlu eden ihtiyaçlardır.
7-) Okullarda öğretim ayrıntılı olgular üzerinde yoğunlaşırken bunlardan genellemelere ulaşma ihmal edilmektedir. Oysa ayrıntılar kısa bir süre içinde unutulurken genellemeler ve kanunlar unutulmamaktadır. Bunlar üzerinde yeterince durmak için ayrıntılı olguları bunlarla ilgili genellemelere ulaşırken ve ulaşılmış genellemeleri yeni durumlara uygularken kullanmak daha kalıcı öğrenmelere götürmektedir. Ancak öğrencilerin ilgi ve ihtiyaçları ayrıntılı bilgileri öğrenmede ısrarlıdır.
8-) Öğretimde bilgi kazandırmaya önem verilmekte o bilginin öğrenci için ne anlama geldiği üzerinde durulmamaktadır. Bu bilgiler yüzeysel ve duygulardan yalıtılmış bir biçimde öğrencinin dışında yer aldığı için köklü davranış değişiklikleri meydana getirememektedir. Öğrenci bilgilerin verilişi sırasında neler yaşamakta, hangi duyguların içinde bulunmaktadır, dışarıda olup bitene içten bir katılımı var mıdır? Bütün bunlar o bilgilerin öğrenci düzeyinde yaşantısal ve gerçek anlamlarıdır. Öğrenci için sınıfta olup bitenlerin hep kendi ihtiyaçlarına bağlı bir anlamı vardır. Öğretmenin öğrencinin ihtiyaçlarını keşfedebilmesi onun duyarlı olması ve empatik anlayış geliştirilmiş olmasına bağlıdır.
9-) Okul programları ve sınıf etkinlikleri çocuk hatta insan zihninin psikolojik yapısına göre düzenleme yerine, yetişkin mantığının işleyişine göre düzenlenmiştir. Oysa bu konular gerçek hayatta belli bir bütünün farklı boyutlarıdır. Bu boyutlar okulda bütünden soyutlanmışlardır. Bütünden bağlarını koparmış bu yapaylık çocuk için fazla bir anlam taşımamaktadır. Okul programlarının planlanmasında yetişkinin soyutlama kapasitesine ve yaşantılarına dayalı mantıki bir düzenleme yer aldığında geleneksel programların, çocuğa uygun olan psikolojik programlar olduğunu söylemek mümkün değildir.
10-) Sınıfta öğretmenler çocuğa konuları öğretirken aynı zamanda onlara kendi benlikleri hakkında olumsuz tutumlar edindirmektedir. Bu durum öğrenmeyi büsbütün güçleştirmekte ve öz gerçekleşimi engellemektedir. Çoğunlukla öğretmenler öğrencinin öğrenmesini değerlendirirken geçmez notlar için öğrenciye “henüz yeterli öğrenme gerçekleşmedi mesajı verme yerine” benliğinin yetersizliğine bağlı bir başarısızlık mesajı vermektedir.
11-) Okulda duygusal nitelikli öğrenmelere gereken önem verilmemektedir. Oysa en köklü davranış değişiklikleri bu tür öğrenmelerle gerçekleşmektedir. Yüksek düzeyde bir oto kontrole sahip olma okulda veya sınıfta belli etkileşim yollarıyla sağlanır. Yada insanla olumlu ilişkiler kurma ve başkalarına karşı olumlu tutumlar geliştirme ancak gerçek yaşantılarla sağlanabilir. Okul duyguların konuşabileceği bir yer olmadıkça olumsuz duyguların öğrenme üzerindeki olumsuz etkileri önlenemez. Ayrıca öğrenilenlerin kalıcılığını artırmada duygusal kalıtımların payı büyük olduğu gibi olumsuz duygular hem yeni öğrenilenleri zorlaştırır, hem de öğrenilmiş olanların unutulmasını kolaylaştırır.
Ruh sağlığını bozan ve eğitimin sonsal hedefine ulaşmasını engelleyen eğitim uygulamalarının olumsuz etkilerini önleyecek yeni ve köklü uygulamalar getirmek güç olmakla birlikte; öğretmenlerimizin bu uygulamaların zararının bilincinde olması ve kendi çapında bu zararları ortadan kaldırıcı önlemler almaya çalışması eğitimin verim ve kalitesine en büyük katkıyı getirecektir.
Çağdaş yaşam içinde yeterliliğe verilen önem insanın önüne ulaşması güç amaçlar koymaktadır. İnsan daha çocukluğundan itibaren kendini bir yarış içinde bulmakta, bu yarışı kazanma kaygısı insanları güvensiz ve çatışmalı hale getirmekte, insanların büyük bir çoğunluğuna devamlı yetersizlik duygularının egzersizi yaptırılmaktadır. İnsanlar daha okuldayken zihinsel gelişimlerini tek ve kalıpsal bir yolun doğruluğuna inanarak sınırlamaya koşullanmakla kalmayıp başarısızlıkla benliği özdeşleştirmeye koşullanmalıdır. Bu koşullanmalar sonucunda kişi yaratıcı olamamakta, karşılaştığı yeni sorunlar karşısında kendine dayanma ve güvenmeden yoksun yetişmekte, yeni durumlara uyum sağlayacak kadar zihni kullanma bağımsızlığını kazanamamaktadır. Diğer yandan çocuğun okulda istifçiliğini yaptığı güvensizlik ve yetersizlik duyguları karşısında geliştirdiği kaygı ve savunmalar, zihin gelişimi için gerekli ruhsal enerjiyi sömürmekte ve zihin gelişimini engelleyici hale gelmektedir.
BAŞARISIZLIĞIN ÖNLENMESİ İÇİN YAPILMASI GEREKENLER
Daha önce de söylediğimiz gibi öğrenci başarısızlığı; öğrencinin zihinsel, sosyal, psikolojik problemleri, verimli ders çalışma yöntemlerini bilmemesi, ders programlarının öğrencinin ilgi ve yeteneklerine uygun olmaması, dersin işlenişi ve sınıf atmosferinin olumsuzlukları gibi faktörlerden kaynaklanmaktadır. Bu faktörlerin tamamını biranda ortadan kaldırmak mümkün olmasa da başarısızlığın önlenmesi için bir takım önlemler alınabilir. Bu önlemler;
- Öğretmenler öğrenci başarısızlığını hazırlayan faktörleri (eğitsel, sosyal, psikolojik, davranışsal ) tespit etmek, ortadan kaldırmak yerine, başarısız öğrenciyi dışlamayı hedeflememelidirler.
- Eğitim bir süreçtir. Bu nedenle öğrenciye kazandırılması düşünülen davranış değişikliği ve bilgiler, tutarlı, ısrarlı bir yaklaşımla uzun süreli olarak düşünülmeli, anlık başarı beklentisi terk edilmelidir. Ancak böylece başarısız eğitim ortamı, istikrarlı, sabırlı, tutarlı bilimsel yaklaşımlarla başarılı-olumlu eğitim ortamına dönüştürülebilir.
- Öğretmenler başarıyı artırıcı uygulamaları düşünürken eğitim bilimi yönünden sakıncalı görülen uygulamalara yönelmemelidir. Pedagojik
ilkelere uyulmalıdır. Bunun dışında uygulanacak eğitim, program ve öğretim yöntemlerinin geçerliliği test edilmiş olmalıdır.
- İdareci ve öğretmenler, eğitim hedeflerini yöresel imkanlar, öğrencilerin özellikleri, mevcut personel niteliklerine göre düzenlenmelidir.
- Eğitim-öğretimin temel amacı öğrenciye verilen bilgilerin olduğu gibi geriye aktarılması şeklinde düşünülmemelidir. Bunun yanında öğrencinin sosyal, kültürel davranışsal yönden gelişimi de önemli olarak programa alınmalıdır.
- Öğretmen ve idareciler unutmamalıdır ki; öğrenciler biyolojik, duygusal, psikolojik, sosyal ihtiyaç ve yönleri olan varlıktırlar. Bu yönleri ihmal eden hiçbir program başarılı olamaz.
- Öğrencilerin psikolojik, biyolojik, sosyal, duygusal yönden problemleri olduğunda öğrencilerin derslerde başarılı olmaları mümkün değildir. Bu nedenle rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinden mutlaka yararlanılmalıdır.
- Psikolojik problemi olan öğrencilere hoşgörü ve anlayışla bilimsel esaslar çerçevesinde yaklaşmalıdır.
- Eğitimin başarısı, öğrencilerin motivasyonlarının artırılması için; insan unsurunun özellikleri , ihtiyaçları, pedagojik, rehberlik ve psikolojik danışma
- İlkeleri muhakkak göz önüne alınmalı ve ders programlarında, öğretim yöntemlerinde, öğrencilere yaklaşımlarda, başarı beklentilerinde bu ilkeler doğrultusunda planlama yapılmalı hedefler belirlenmelidir.
- Rehberlik saatlerinde, kesinlikle alanın dışında uygulamalar yapılmalı, rehber öğretmen ( psikolojik danışman ) yardımı ile sınıf öğretmeni gerekirse Rehberlik ve Araştırma Merkezi ile işbirliğiyle;
a-) Öğrencilerin sosyal yönden gelişimini sağlayacak aktivitelere yöneltilmesi sağlanmalıdır.
b-) Eğitsel kol ve rehberlik saatlerinde öğrencilerin kendi bilgi ve yeteneklerini ortaya çıkarmasına, kendini kanıtlamasına psikolojik yönden gelişimine yardım edecek fırsatlar verilmelidir. Öğrenciler ilgi ve yeteneklerine göre faaliyetler seçmeli, kendi istediklerince bu faaliyetlerde çalışmalı özgürce düşüncelerini söyleyebilmelidir. Böylece kendilerini kanıtlamalarına fırsat verilmiş olur.
c-) Öğrencilerin başarısızlıklarını ve istenmeyen davranışları düzeltmek için korkutma, dayak, baskı kullanılmamalıdır. Bu şekilde istenilen alışkanlıkların kazandırılmaya çalışılması yanlış bir yöntemdir. Bunun yerine örnekleme, özendirme ve öğretme sistemiyle öğrenciye yaklaşılmalıdır.
Okulda kendisine güvenilen, sorumluluk verilen, demokratik bir ortamda çeşitli düşüncelerini açıklayabilen öğrenciler, her türlü baskıdan uzak uygarca sağlıklı gelişimleri sağlanabilir. Böylece girgin ve girişimci öğrencilerin sayısı çoğalmaya başlayacak ve kendisinden istenilmeden, emredilmeden çalışanların sayısı artacaktır.
d-) Öğrenciler çeşitli spor, sanatsal, folklorik faaliyetler, şiir yarışmaları, halk türküleriyle öğrenciler kendi ilgi ve yetenek alanlarını tanımış olurlar. Böylece de kendilerine güvenleri artmış olur. Okul idaresi ve öğretmenler bu faaliyetlerin yerine getirilmesi konusundaki duyarlılıklarını, ders programlarını yerine getirme sorumluluğuyla aynı duyarlılıkta görmelidirler. Çünkü ders programlarının başarısı kadar bu faaliyetlerin başarısı da öğrenci gelişimi ve başarısında önemlidir.
e-) Öğretmenler dersler dışında, öğrencileriyle resmiyetten ve baskıdan uzak sohbetler etmelidirler. Bu öğrencilere yeni şeyler öğrettiği gibi öğrencilerinde düşünme seviyesini de ortaya çıkarır.
f-) Öğrencinin kendine güven duymasının sağlayacak görevler verilmeli öğrenciye bir işe yarama, anlamlı, değerli bir insan olma, duygusu yaşatılmalıdır. Grup faaliyetleri düzenlenerek öğrencilerin sosyalleşmesi grup içi sorumluluk alma kendini kabul ettirme girişimcilik yetenekleri teşvik edilmelidir.
g-) Mesleki rehberlik faaliyetlerine ağırlık verilerek öğrencilere yetenek ve ilgileri tanıtılmalıdır. Üniversiteler, Rehberlik ve Araştırma Merkezi ile kurulacak işbirliği ile çevresel imkanlardan yararlanarak meslekler tanıtılmalıdır.
Okulda okul bahçesinde, çevrede öğrencinin;
Duygusal, sosyal, zihinsel ve daha karmaşık psikolojik bir yapısı olduğu unutulmamalıdır.
Öğrenci sadece bilişsel yönü olan verileni öğrenen ne verilirse onu
almakla yükümlü bir varlık olarak düşünülmemelidir. Öğrencilere yapabilecek en büyük haksızlık budur. Ve bu anlayış başarısızlığı davet eden bir anlayıştır. Öğrencinin bilişsel (zihinsel) yönü kadar duygusal, sosyal, psikolojik yönüde önemlidir ve ihmal edilmemelidir. Öğrencinin sağlığı ve başarısı da bu alanların dengeli olarak geliştirilmesine, değer verilmesine ve doyurulmasına bağlıdır.
Problemli öğrencilere; kesinlikle dışlamadan ve baskı yöntemi uygulamadan yaklaşılmalıdır. Bütün öğrenciler sorunları nedeniyle daha
hassas bir yapıya sahiptir. Bu nedenle kırılma ve psikolojik yönden incinmeleri daha kolay olmaktadır. Bu öğrencilere anlayışla, yardıma açık olarak yaklaşılmalı, hataları anlatılırken; suçlayarak değil, davranışlarının olumsuzlukları gösterilerek ve onun yerine koymaları gereken olumlu davranış modelleri örneklendirilerek anlatılmalı öğrencilerin kişilikleri ve varlıklarına saldırılmamalı, küçümseyici ifadeler kullanılmamalıdır. Bu kişilere yardım için uzman kişi ve kurumlar araştırılmalıdır.
- Problemli özellikle asi, saldırgan, uyumsuz ve içe kapanık öğrencilere görev ve sorumluluk verilmelidir. ( kol başkanlığı, okulun bir faaliyetinde yetki ve sorumluluk vb.. gibi )
- Bireysel ve Grup Spor faaliyetleri düzenli olarak programlanmalı, bu öğrencilerin bu faaliyetlere katılmaları sağlanmalı, okul içi ve dışı spor etkinlikleri düzenlenmeli, spor salonlarından yararlanılmalıdır. Bu tür faaliyetler öğrencilerin ruhsal gelişimi üzerinde son derece önemli etki yapacak ve uyumsuz öğrencilerin oryante ( uyumlu-dengeli ) olmasına katkıda bulunacaktır.
- Eğitsel kol çalışmaları amacına uygun ve öğrencinin aktif katılımını sağlayarak, uygulamalı şekilde düzenlenmelidir.
- Öğretmenlerin öğrencilerle kuracakları iletişim biçimi öğrencinin başarısını artırmakta ve motivasyonunu sağlamakta son derece önemlidir.
Düz iletişim çoğunlukla başarılı ilişkilerin kurulmasını önler ve öğrenciye anlaşılamadığı, değer verilmediği hissini doğurur. Bunun yerine öğrencinin ruhsal, duygusal, sosyal ve fiziksel yön ve gelişim ihtiyaçlarını göz önüne alan empatik ( öğrencinin duygu ve düşüncelerini, davranışlarının nedenini anlamaya çalışan, kendini onun yerine koyarak düşünme) iletişim yöntemi kullanılmalıdır.
- Öğrenci velileriyle daha sık toplantılar yapılarak ve öğrencilerle daha fazla ilgilenmeleri, onlarla konuşmaları, ihtiyaçlarını sormaları, birlikte sohbet etmeleri, sorunları anlayıp yerinde yardımda bulunmaları ısrarla istenmelidir. Ayrıca öğrenciye ders çalışması için uygun bir ortam hazırlamalarının önemi
konusunda bilgi verilmelidir.
- Olumsuz davranışlarla ve uygun olmayan ders çalışma yöntemleri ile ilgili eğitici seminer, konferans, video, film gösterileri vb.. yöntemlerle öğrencilerin bu konular hakkında bilgilenmeleri sağlanmalıdır. Bu konuda Rehberlik ve Araştırma Merkezince gönderilen kaynaklardan, merkezdeki diğer kaynak ve uzmanlardan faydanalınmalıdır.
- Öğrencilerin sosyal gelişimlerini sağlamak motivasyonlarını artırmak ve duygusal gelişimlerine katkıda bulunmak için sosyal aktiviteler ( geziler, tiyatro, koro, folklor, kurum ziyaretleri, sergiler vb.. gibi ) düzenlenmeli, mümkün olduğunca bu aktivitelere uyumsuz ve problemli öğrencilerde dahil edilmeli ve çok sayıda öğrencinin katılımı sağlanmalıdır.
- Ders anlatma yöntemlerinde öğretmenler, öğrencilerin eğitsel durumlarını, bireysel farklılıklarını göz önünde bulundurarak anlatım yöntemlerini belirlemelidirler. Gerekirse bu konu hakkında yaşantılar hikaye edilmeli, fen dersleri mümkün olduğunca somutlaştırılarak deney ve gözlem yapma imkanı sağlanmaktadır.
Konu, öğrencinin anlayabileceği düzeyde anlatılmalıdır. Ders sıkıcı hale getirilmeden anlatılmalı, gerekli görülen noktalarda öğrencinin dikkatini ve ilgisini çekebilmek için; öğrenciyi rahatlatan, zihinsel yorgunluğunu azaltan konuşmalar yapılmalıdır. Başarısız öğrencilerinde derse ilgilerini çekebilecek, onları derse karşı motive edebilmek için basit düzeyde sorular bu öğrencilere yöneltilmeli ve derse katılımları sağlanmalıdır. Öğretmenler, konuyu anlatmadan önce konunun amacı, kazandırmaya çalıştığı davranışlar konusunda öğrenciye bilgi vermelidir. Mümkün olduğu kadar öğretmenin aktif olduğu bir anlatma yöntemi yerine; öğrencinin katılımının sağlanacağı yöntemler kullanılmalıdır.
- Okulun fiziksel yapısından kaynaklanan imkansızlıkların mümkün olduğunca eğitimi, öğretimi ve öğrencinin yaşantısını olumsuz etkilemesi engellenmeli ve gereken düzenlemeler yapılmalıdır.
Temizlik, ısınma, gürültü vb.. gibi konularda karşılaşan problemler çözülmeli, ayrıca öğrencinin başarısına katkı sağlamak için imkanlar ölçüsünde yeniden düzenlemeler yapılmalıdır.
- Öğretmenler; öğrencilerin konuyu daha iyi kavramaları için derste anlattıkları konuları daha iyi anlaşılır hale getirerek, örneklendirerek daha önceki konularla bağlantıları kurularak anlatmaları konunun anlaşılması için faydalı olacaktır.
Veli toplantıları daha sık yapılarak, öğrencilerin gelişim dönemi özellikleri (ergenlik), istekleri, ihtiyaçları konusunda bilgi verilmesi ve velilerin eğitim-öğretim ile ilgili olarak bilinçlendirilmeleri gerekmektedir. Ayrıca düzenlenen veli toplantılarında ailelerin, öğrencilere karşı aşırı beklenti içinde olmamaları ve onların meslek seçiminde ailelerin kendi tercihleri doğrultusunda yönlendirme yapmamaları gerektiği öğretmen ve okul idacileri tarafından belirtilmelidir.
- Yapılan gözlemlere göre aileler çocuklarına onların en çok ihtiyacı olan sevgiyi açıkça göstermemektedirler. Ailenin sevgisini somut ve açık bir şekilde göstermemesi nedeniyle çocuk sevildiğinden emin olamamakta, kendini değerli hissetmemektedir. Ayrıca bunlara ailenin çocukla iletişim kurması, kendisini ifade etmesine izin vermemesi, onunla sohbet edip konuşmaması, aileyle ve kendisiyle ilgili kararların alınmasında fikrine başvurulmaması, sorunlarını ve ihtiyaçlarını dile getirmesi için uygun ortam yaratılmamasıda eklenince çocuk kendini yetersiz hissetmekte ve değerli görmemektedir. Çocuk kendini değerli görmek, ailenin ilgisini çekmek ve toplumdan olumsuzda olsa kabul görmek için olumsuz benlik geliştirmektedir. Bu sorunlar çocuğun arkadaşlarına, öğretmenlerine ve okuluna uyum sağlamasını engellemekte, yeterli zihinsel kapasite ve yeteneğe sahip olmasına rağmen okulda başarısız olmaktadır. Bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak, çocuğun başarılı ve okula uyumlu olmasını sağlamak için yapılan veli toplantılarında ailelere çocukla iletişim kurulmasının ve sevginin somut olarak gösterilmesinin önemi ve gerekliliği nedenleriyle birlikte anlatılmalıdır.
BAŞARININ ARTIRILMASI İÇİN YAPILMASI GEREKENLER
1-) Öğrenme; öğretmen tarafından öğrenci için anlamlı ve ihtiyaçlarına uygun hale getirilmelidir. Öğrencinin kendine uygun hedef ve öğrenme konuları seçmesine yardım edilmelidir.
2-) Öğretmen; öğrencinin kendi dersiyle ilgili merak duymasını sağlamalı ve öğrencinin merakını giderecek öğrenme ortamını yaratmalı, düşünmesini serbestçe söylemesine yardım etmelidir.
3-) Öğrencinin derse katılımının sürekliliğini sağlamak için kaygı ve başarısızlığı doğuran sıkıntıların azaltılması gerekir.
4-) Öğrencilerin öğrenme hızları ve sitilleri birbirinden farklıdır. Bu nedenle bireysel farklılıklar göz önünde bulundurularak bireysel öğretim yaygınlaştırılmaya çalışılmalıdır.
5-) Öğrenciye başardığını hissettirmeli, başarabileceği düşüncesinin oluşmasına yardım edilmelidir. Bunun için öğrenciye başarabileceği türde görev ve sorumluluklar vererek başarı ile karşı karşıya getirilmelidir. Öğrencinin derse ilgisinin azalmasının en önemli etkenlerinden biri, öğrencinin sürekli başarısızlık tecrübesi geçirmesidir.
6-) Sınıfta aynı şeyleri tekrar tekrar yapmak, dersleri hep aynı şekilde işlemek dikkati azaltır. Bu nedenle; sınıfta gereksiz tekrarlardan kaçınmalı; dersi görsel ve işitsel uyarıcılarla desteklemeye çalışılmalıdır.
7-) Öğrencilerinin başarılı olmasını ve olumlu başarı beklentisine sahip olmasını isteyen öğretmen; öğrencilere geribildirimleri açık seçik vermeli, konunun zorluk derecesini öğrencinin bilgi düzeyine göre ayarlamalı ve öğrencinin geçmiş başarısızlıklarına rağmen başarılı olabileceğini görmesine yardım etmelidir.
8-) Öğrenme için; öğretmen ile öğrenci arasında bir plan yapılması
öğrencide öğrenme ve başarılı olma isteği doğuracaktır. Her şeyden önce sınıfta yanlış yapma korkusundan, yanlışların eleştirisinden, değerlendirme ve yargılamalardan uzak rahat bir atmosfer yaratılmalıdır.
9-) Öğretmen tarafından uygun sorular sorularak ve çarpıcı örnekler sunularak öğrencilerde düşünmeyi geliştirici bir biçimde sınıfta tartışma yaratmak öğrencilerin derse ilgisini ve motivasyonunu artıracaktır.
10-) Herhangi bir yaklaşım her öğrenci için aynı sonucu vermeyebilir. Bu durumda öğretmenin tutumu, her öğrenciye uygun düşen çalışma yöntemini saptamak, bunları normal koşullarda nasıl kullanabileceğini planlamak olmalıdır. Ancak böyle bir tutumla öğrencilerin zihinsel gelişimleri sağlanabilir ve ruh sağlıkları korunabilir.
11-) Yüksek not alamayan öğrenciler kendi düzeyine, gelişim hızına göre pekiştirilmeli, öğrenci kendi kendisiyle yarıştırılarak gelişmesi sağlanmalıdır.
12-) Sınıfta herkesin ulaşabileceği, elde edebileceği ödüllendirme sistemi uygulanmalıdır. ( pekiştireçlere ulaşmak herkes için mümkün olmalıdır ) Sınıfta ödüllerin dağıtım şeklinin, ödüllerin elde edilmesi koşullarının ve öğrencinin bizzat kendinin karşılaması gerekli durumların açık olarak tanımlanmış olması gerekir.
13-) Öğrencilere yaptıkları yanlışlarla ilgili düzeltici geribildirimler verilmesi; öğrencilerin yanlışlarını görerek doğru davranışlar geliştirilmesini sağlayacaktır. Geribildirim verilirken şu noktalara dikkat edilmelidir;
- Öğrencinin yaptığı yanlışın üzerinden uzun süre geçmemelidir. Öğrenciye sınav ve ödev sonuçlarını kendi kendine değerlendirme imkanı verilmesi (cevap anahtarının sağlanması, yanlışların gösterilmesi ) öğrenciye kendini tanıma, değerlendirme ve kontrol imkanı sağlar.
- Düzeltici geribildirim yalnız geribildirim vermekten daha yararlıdır. Öğrenci hataları ve eksikleri hakkında sağlam bilgi sahibi olamaz ise onları düzeltemez.
14-) Okulda, öğrencide olumlu güdülenmeyi sağlamak için; öğrencide kendine güven duygusu geliştirilmeli, öğrencinin hali hazırda varolan güdülerinden hareket ederek konular verilmeli ve öğrenme için anlamlı ve değerli hale getirilmelidir.
15-) Sınıfta öğrencinin kendine saygısı ve onur duygusu geliştirilmeli, desteklenmeli, öğrenciyi rencide etmekten, aşağılamaktan ve başkalarının önünde kırıcı sözler söylemekten kaçınmalıdır. Tüm insanlar başkaları tarafından önemsenmeyi, değer verilmeyi ve kabul görmeyi ister, buna önem verir.
16-) Öğrencilere zamanını ve enerjisini en iyi şekilde kullanarak kendine uygun ders çalışma planı hazırlaması konusunda Rehberlik ve Araştırma Merkezinin gönderdiği yayınlardan da faydalanarak " Verimli Ders Çalışma Yöntemleri " konusunda bilgi verilmelidir.
17-) Öğrencilerin grup çalışması yaparak grubun amacını gerçekleştirme ve başkalarıyla işbirliği yapma davranışının geliştirilmesi sağlanmalıdır.
18-) Öğrenmede; öğrencinin güdülenmiş olması, dikkatini sürekli tutması, öğrenileceklerin bulunduğu kaynakla etkileşimde bulunması çok önemli rol oynamaktadır. Kullanılan öğretim yöntemlerinin öğrenciyi güdüleyebilecek, öğretme durumuna etkin katılımını sağlayabilecek, ve öğrenilecek davranışın öğrenci tarafından yapılmasına fırsat verilecek nitelikte olmalıdır.
19-) Öğrencilerin öğrenmede birbirlerinden farklı bilişsel süreçler kullanmaları, öğrenme stilleri ve yeteneklerinde farklılıkların olması çeşitli öğretme yöntem ve araçlarını bir arada kullanılmasını ve öğretimin bireyselleştirilmesini gerektirmektedir.
20-) Başarısızlık sorununun kökleri ana-baba çocuk ilişkisine dayanabilir. Çocuk okula gelene kadar pek çok gelişim görevini başarmak zorundadır. Bu görevleri başaramayan çocuk temel güven duygusu yerine güvensizlik, bağımsızlık yerine kararsızlık ve utanç, girişkenlik yerine suçluluk duyguları geliştirmiş olabilir. Ve bunlara bağlı olarak olumsuz benlik niteliklerine sahip olabilir. Çocuğun okula başladığı günden itibaren okul başarısının yanısıra, öğretmen ve arkadaş beğenisine bağlı olarak gelişen yeterlilik ve yetersizlik duyguları kişiyi yöneten bir güç kaynağı haline gelir. Öğretmenin çocukla geliştireceği olumlu ilişkiler onun kendini değerli bir varlık olarak görmesini, kendine güvenmesini ve kendi benliğini kabul etmesini sağlayabilir.
21-) Öğretmenlerin öğrencilere ilişkin geliştirdikleri olumsuz başarı beklentisi öğrenmeyi, öğrenmenin başarıyı, başarının benlik kavramını (çocuğun kendine ilişkin düşünceleri ) olumsuz yönde etkilediği gibi tekrar benlik kavramının da başarıyı etkiler hale gelmesiyle başarısızlık süregenleşmektedir. Bu nedenle öğretmenler tüm öğrencilere kendi potansiyelleri çerçevesinde başarılı olma imkanı sağlamalı; onları bu yönde cesaretlendirmeli ve desteklemelidir.
22-) Hümanist ( insancıl ) eğitimin ilkeleri gereği öğrenciye koşulsuz saygı duymak gerekir. Bu saygıda; öğrenciyi davranışlardan çok sadece onu bir insan olarak değerli görme tutumunu ifade eder. Yani hiçbir koşula bağlı olmadan sadece insanı, insana özgü nitelikleriyle kabullenebilmelidir. Kişi kendi kendisi olarak değerlidir. Bu saygı duyuş, onu incitmeden, ona zarar vermeden, kişilik bütünlüğünü bozmadan olduğu gibi kabul etme ve sevebilmelidir. Bu saygı, öğrencinin kendini, değerli hissetmesini sağlayacak ve onun başarılı olma konusunda kendine güvenini artıracaktır.
23-) Öğretmen-öğrenci ilişkisi içtenlik ve dürüstlüğe dayanmalıdır. Bu da öğretmenin öğrencileriyle olan ilişkilerinde kendi gerçek duygularını yaşamasıyla mümkündür. Öğretmen, öğrencileri ile olan ilişkilerinde kendinde meydana gelen olumlu ve olumsuz duyguları onlarla paylaşabilme açıklığı göstermelidir. Öğretmenle öğrencinin duygu ve düşünceleri çatışabilir, öğretmen kendi duygularını ifade etme serbestliği yaşarken, öğrencilerinin de bir öğretmen olarak kendi davranışları karşısındaki duygularını ifade etmesine olanak tanıması birbirlerinin ruh sağlığı üzerinde olumlu etki yaratacaktır. Bazı öğrenci davranışları vardır ki bunların sınıf çi ortamda konuşulması öğrenciye zarar verici olabilir. O nedenle teke tek ilişki içinde öğretmenin öğrenciyle bireysel olarak konuşması daha olumlu sonuçlar verir. Öğretmenin öğrencisine " Bu konuyu benimle yalnız konuşmak ister misin? " yada " Birde bu konuyu beraber konuşalım " demesi hem öğrenciyi hem öğretmeni daha açık, dürüst ve içten yapar.
24-) Etkili ve hümanist bir öğretmenin öğrenmeyi kolaylaştırıcı en önemli niteliklerinden biri empatik anlayıştır. Bu anlayış kişinin objektifliğini kaybetmeden kendini diğer insanın yerine koyarak onun düşüncelerini ve duygularını kavrayabilmesidir. Davranışları etkileyen kişinin kendi kendisi hakkında sahip olduğu görüş, çeşitli konular karşısında geliştirdiği olumlu veya olumsuz tutum, sahip olduğu çeşitli zihinsel kavramlar yanında onun amaçları, beklentileri, inançları ve değer yargılarıdır. Bunların merkezinde kişinin benlik kavramı olduğu için genelde çok duysal içerikli olan bu öznel yapılar organize olmuş bir bütünlük içinde kişinin algı dayanağını oluştururlar. Empatik anlayış için bu algı dayanağının kavranabilmesi önemlidir.
25-) Sınıftaki başarısız öğrenciler diğer öğrencilere göre kısa vadeli ve yakın hedeflere göre sık pekiştirilmeli ve öğrencinin kişiliğine, içinde bulunduğu düzeye ve kendi ilerleme temposuna göre okulun kendi bünyesi içinde bir takım görev ve sorumluluklar verilmeli ve başarılı olması sağlanmalıdır.
OLUMLU ÖĞRETMEN MODELİ
Öğrencinin gelişmesine olanak tanıyan öğrenciyi anlamaya çalışarak ona yardım etmeye çalışan olumlu öğretmen tutumunda; öğrencilerle arasında karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı, öğrencilerin gelişim düzeyine uygun akılcı ve sağlıklı iletişim kurar.
Öğrenciyi anlamaktan uzak otorite kurmaya çalışan öğrenciyi olumsuz yönde etkileyen olumsuz öğretmen tutumunda; kendi kişiliğinin merkezinde, korkutma, baskı ve cezalandırmaya dayalı keyfi bir otorite kurar.
Olumlu tutuma sahip öğretmen; sorunları her zaman sabır ve anlayışla çözmeye çalışır.
Olumsuz tutuma sahip öğretmen; baskı, şiddet ve ceza kullanmak yoluyla, sorun çözmeye, disiplin sağlamaya ve başarı elde etmeye çalışır.
Olumlu öğretmenin eleştirileri; hoşgörüye dayalı ve yapıcıdır. Bağışlamasını bilir, yanlışların düzeltilebileceğine inanır.
Olumsuz tutuma sahip öğretmenin; eleştirileri onur kırıcı ve yıkıcıdır. Asla affetmez ve öğrencinin hatasını ona bir damga gibi yapıştırır ve düşmanlık besler.
Olumlu tutuma sahip öğretmen; öğrencilerine hep sevgi ve şevkatle yaklaşır, çocuk oldukları için onları sever, saygılı davranır, oldukları gibi kabul eder, değerli olduklarını hissettirir.
Olumlu tutuma sahip öğretmen; bilgisini sürekli geliştirir. Üretken-araştırıcı; yaratıcı işlevsel bir düşünme biçimine sahiptir. Eğitim-öğretim olgusunu, değişen koşullara göre yeniden gözden geçirir, bu doğrultuda kendini değerlendirir ve geliştirmeye çalışır.
Olumsuz tutuma sahip öğretmen; potansiyelini, gerektiği gibi ve yeterli ölçülerde öğrencilerine ve çevresine sunamaz. Mesleğini küçümser, anlamı ve işlevleri üzerinde düşünmez.
Olumlu tutuma sahip öğretmen; çocuklarda eleştirel düşünme biçiminin gelişmesine katkıda bulunur. Çocuklarda özgüven duygusunu geliştirmeye çalışır, bağımsız çalışabilmeleri için cesaretlendirir.
Olumsuz tutuma sahip öğretmen çocuklarda ezberciliğe dayalı sabit düşünme biçiminin yerleşmesine neden olur. Öğrencilerin kendi denetimleri dışında çalışmalarına izin vermez. İstek ve cesaretlerini kırar.
Olumlu tutuma sahip öğretmen; vicdan sahibidir. Mesleğini en güzel ve doğru biçimde uygulamaya çalışır. Mesleğini sever, benimser ve saygı duyar.
Olumsuz tutuma sahip öğretmen yaptığı işi doğru ve güzel bir şekilde yapabilme endişesi taşımaz, hata yaptığında bundan rahatsız olup düzeltmeye çalışmaz.
Olumlu tutuma sahip öğretmen insan olarak sorumluluğunun bilincindedir. İlgi ve becerilerini sonuna kadar ve uygun bir şekilde öğrencilerine ve çevresine sunar. Dili, doğru ve güzel kullanmaya özen gösterir, iyi bir örnek olmaya çalışır.
Olumsuz tutuma sahip öğretmen için, kendinden başka hiçbir şey onun sorunu değildir.
OLUMLU DERS ANLATMA MODELİ NASIL OLMALI?
( Öğretmen Nasıl Anlatmalı ki Öğrenci Dinlesin veya Öğretmenler Nasıl Dinlemeli ki Öğrenci Konuşsun? )
Bugün öğretmenlerin genel görüşü “ Günümüzde öğretmenlik yapmak çok zor ” yönündedir.
Öğretmenler öğrencilerle ilgili şu görüşlere sahipler;
- Çocuklar çok asi, çok kaba, çalışmayı bilmiyorlar.
- Çocuklar o kadar tedirgin ve güvensiz ki, dikkatlerini veremiyorlar. Bunların üstüne öğretmenlerin yüklü müfredat programlarının ağırlığı da eklenince dayanılmaz boyutlara ulaşıyor. Üstümüzde çok fazla baskı var. Çocuklar başarısız olunca bizde mutsuz oluyoruz.
Öğretmen ve öğrenci bunca baskı altındayken sınıf içinde, öğretmenin gerçekleştirebileceği bir duygusal ortam nasıl yaratılabilir? Bugün okullarımızda çocuklarımızı derse adapte etmek için kullanılan; nutuk çekmek, öğüt verme, emretme gibi yöntemlerin etkili olmadığı görülmüştür. Bu yöntemler çocuklarda tepki oluşturuyor. Onlara; kendileriyle alay edilmesiyle, aşağılanmakla eş anlamlı geliyor. Tehditler korku doğuruyor, cezalandırmak ise olumsuz duyguları pekiştiriyor.,
Yukarıdaki yöntemler kısa dönemde etkili gözükse de, uzun dönemde özdenetim ve bağımsızlık özellikleri ketleniyor. Sonuç olarak çocuklar daha tepkili ve kızgın oluyorlar. Adeta öğrenmeye direniyorlar.
Peki, seçenekler neler; çocukları olumsuz duygulara itmek yerine, onlarla işbirliği yapamaz mıyız? Baskıyı azaltan öğrencileri rahatlatan, çalışmalarında sağlıklı biçimde kendilerini beğenmelerini sağlayacak yöntemler yok mu?
Sınıfta öğretmenle öğrenciler arasında iletişimi, anlayışı ve işbirliğini geliştirmek, zorlukların üstesinden gelmek için eğitimcilerin deneyimleri ve yapılan araştırma sonuçları olumlu ders anlatma modelinin şu şekilde olduğunu göstermiştir.
1-) Çocukların Duygularını Kabul Edin
Çocukların duygularını yadsıdığımız yada görmezden geldiğimizde, onlar bizi ya hiç duymazlar yada duymak için çok zorlanırlar. Dolaysıyla ilk ve en önemli adımı, onların iç dünyalarını dinleyerek atmalıyız. Kolay gibi görünmesine rağmen özellikle çocuk bizi tedirgin eden yada öfkelendiren duygularını ifade ediyorsa bu hiç kolay değildir. Örneğin;
- Neden beni Ayşe’nin yanından kaldırdınız?
- Matematiği hiç yapamıyorum, aptalın tekiyim.
Böyle durumlarda, aynen kendi çocukluğumuzda karşılaştığımız
tavrı takınırız.
- Öğretmenin gösterdiği yere oturmak zorundasın!
- Tabi ki aptal değilsin, sadece yeterince çalışmıyorsun.
Oysa çocukların olumsuz duygularını saygıyla da karşılayabiliriz.
- Ayşe’nin yanında kalmak istiyordun.
- Bu uzun problem seni tedirgin etti.
Bu tür anlayışa yönelik empatik ( kendini karşısındakinin yerine koyarak onun duygu ve düşüncelerini anlama ve bunu ona anlatma ) tepkiler gösterdiğimizde bir tartışma ortamı yaratmış oluruz ve sorun kendiliğinden çözülür.
2-) Sorunu Açıklayın
Çocuklar beklentilerimize uygun davranmadıklarında ilk tepkimiz onların istediğimiz gibi davranmalarını sağlamak olur. Biz üstünde durdukça onlarda olumsuz davranışlarını sürdürürler. Oysa yargılamayan bir ses tonuyla, sorunu sözlere dökerek açıklarsak, çocuklar yanıt vermeye başlarlar. Örneğin aşağıdaki yorumların doğurabileceği farklı tepkileri düşünelim.
Suçlayıcı / Emir veren;
- Çok sorumsuzsun. Hemen bul ödevini,
- Kendini kontrol etmeyi öğrenmelisin. Kırk kere söyledim, parmak
kaldırmadan konuşmak yok.
Sorunu Açıklayan;
- Ödevini kaybetmişsin
- Yanıtını duyuyorum, ama parmak kaldıran birini göremiyorum.
Suçlamalar ve emir vermek direnci artırırken sorunun açıklanması sonucu , öğrenci çözümü kendisi üretir ve uygular.
3-) Aşağılamadan Bilgilendiren
Öğrencilerin olumsuz davranışta bulunduğu an, ona bilmediklerini öğretmek açısından eşsiz bir andır. Önemli olan kısa öz ve aşağılamayan bir tepki vermektir. Öğretmen bir arkadaşımız, bu yöntemin etkilerini uygulamalarında şu şekilde gözlenmiş, “ çocuklara kitaplarını büktükleri için kızmak yerine, onlara kitaplarınızı bu şekilde bükerseniz sayfaları kopar dedim. Diğer uygulamalarımda da bu tutumu sürdürdüm. Her seferinde, önceki ifadesiz yüzler yerine “haa, peki” gibi onların katılımını gösteren tepkiler aldım.
4-) Seçenek Sunun
Müfredat programı kapsamında öğrencilere sunulabilecek seçenekler oldukça kısıtlıdır. Ancak onlara yinede değişik öğrenme yöntemleri sunabiliriz. Böylece hem daha iyi anlarlar, hem de kendi öğrenme süreçlerini denetleyebilirler.
5-) Tek Sözcükle Söyleyin
Zaman, enerji ve soluk kazanabilmek için öğrencilere anlatmak istediklerimizi cümleler yerine daha etkili olabilecek tek kelimelerle anlatalım.
Çocuğa tek kelimeyle anlatılacak sorunu çocuk, kendisi düşünecek ve kendi kararlarıyla doğru davranışta bulunacaktır.
6-) Çocuğun Doğru Davranışlarını Görün
Öğrencilerimize doğru davranış edindirme amacıyla konuşurken, çoğunlukla onların beğenmediğimiz yönlerini vurgulayarak söze başlarız. Örneğin;
“ Ayşe, yazın çok çirkin ortaokul öğrencisine yakışmıyor. ” Çocuklara olumlu davranışta bulundukları anda, davranışlarının olumlu yönünü göstermek, ancak öğretmenin bilinçli kararlılığıyla sağlanabilir. Bunu gerçekleştirebildiğimiz an, çocuğun gözünüzün önünde çiçek gibi açtığını, parladığını görürüz. Çocukların birbirine düşünceli davranışlar göstermesini istiyorsak, önce biz onlara düşünceli davranmalıyız.
7-) Düşüncelerinizi Açıklayın
Öğretmenlerin, öğrencilerin duygularına saygılı olmalarını isterken kendi duygularına da saygılı olmalarını istiyoruz. Bu aslında o kadar kolay bir iş değildir. Bizler genellikle duygularımızı bastırmayı öğrenmişizdir. Özellikle de kızgınlık duygularımızı. İyi bir öğretmenin sonsuz sabra sahip olması gerektiği düşüncesi, toplum tarafından empoze edilmiştir. Sonuç olarak kızgınlığımızı ya bastırıyoruz, ya bilmezlikten geliyoruz yada kendimizi bir anda bizi bile şaşırtan ani öfke patlamalı ve saldırganlık dürtüleri içinde buluveriyoruz. Oysa çok daha doyurucu, bizi ve karşımızdakini rahatlatıcı bir seçeneğimiz var: Duygularımızı açıklamak! Duygularımızı açıkladığımızda birden çok hedefe ulaşmış oluruz. Önce içtenlikli davrandığımız için kendimizi rahatlatırız. Aynı zamanda öfkenin kırıcı olmadan da ifade edilebileceğini öğrencilerimize öğretmiş oluruz. En önemlisi, öğrencilerimize bizi duyma olanağı vermiş oluruz. Bu tavrı örneklemek istersek;
Saldırgan tavır: Ne oluyor, bu sınıfta? Defterinizi açmanız saatler alıyor zamanın yarısını dalga geçmekle geçirirseniz nasıl öğrenirsiniz?
Açıklayıcı tavır: Derse başlamanız gecikince çok rahatsız oluyorum. Sınıfa girdiğimde defterlerinizi hazır görmek istiyorum.
Öğrenciler suçlandıklarında, işbirliği yapma isteğini bitirirler. Öğretmen, hedef göstermeden, kendi duygularını açıkladığında, dinlerler ve beklentilerinize uygun tepki gösterme olasılıkları artar.
8-) Yazı İle Anlatım
Yazı ile, tek bir sözcükle ifade edilen bilgiler, çoğu kez uzun konuşmalardan daha etkili olur.
Örneğin; bir fen bilgisi öğretmeni derse düzenli olarak ödevini yapmadan gelen ve her seferinde uzun mazeretler anlatan bir öğrenciyle nasıl başa çıkacağını düşünür. Sonunda öğrencinin evine şöyle bir mektup postaladı; Sevgili Emel, 15, 16 ve 21 Nisan tarihli ödevlerini hala bekliyorum. Bana bunları ne zaman vereceğini lütfen söyle. Yanıtını bekliyorum. Emel bu hafta içinde tüm ödevlerini tamamladı, teslim etti. Ayrıca öğretmenine, annesine değil de kendisine mektup yazdığı için teşekkür etti.
9-) Sorunu Birlikte Çözün
Sınıf içindeki bazı sorunlar, tek bir sözcükle yada yazılı çözülemeyecek kadar karmaşık yada üzücü olabilir. Böyle durumlarda daha ayrıntılı beceriler gerektireceklerdir. “ sorun çözme ” yöntemi, her bireyin gereksinimlerini gözüne alan ve adım adım izlenmesi gereken bir süreçtir. Aslında tüm bir sınıfla yada tek bir öğrenciyle sorun çözmek demek, çocukların duygularını duymak, kendi duygularımızı anlatmak ve sonuçta , birlikte ortak sonuçlara varabilmektir. Önce olayın faydaları öğrenciye sunulur. Tek tek yazması öğrenciden istenir. Daha sonra ise çözümler üzerinde konuşulur, olayla ilgili öneriler üretilmeye çalışılır. Şu bir gerçektir ki; öğrenciler ancak kendilerini daha iyi hissettikleri bir ortamda iyi düşünebiliyorlar ve iyi davranabiliyorlar. Bu yalnız öğrenciler için değil tüm insanlar için geçerlidir.
ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ ARASINDAKİ İLİŞKİLER
Öğretmen ve öğrenci arasındaki ilişkilerde; sözel ifadeler ve sözel olmayan işaretlerle pek çok şeyi birbirlerine anlatabilirler. Bu ifadeler birbirlerine ya soğukluk yada ılıklık ifade eder.
Sözel olmayan işaretlerin, psikolojik etkisinin öğretmen ve öğrenci açısından anlam ifadesi;
ILIKLIK SOĞUKLUK
Sesin tonu
Yumuşak Sert
Yüz ifadesi
Gülümseme, ilgili Donuk yüz ifadesiz
olma duygusuz yüz
Duruş
Diğerlerine doğru eğilmiş Kişinin duruşunun kar-
Kişinin duruşunun karşısın- şıdakinden geriye doğru
dakine eğik olması -Rahat- olması -Sınırlı-
Göz göze gelme
Diğerlerinin gözüne Diğerlerinin gözleri-
bakma ne bakmaktan kaçınmak
Jestler
Açık, onu karşılama Kapalı,mesafeli,kendini
hazır halde olma savunucu olma ve diğerle-
rinden kendini uzak tutma
Duruş mesafesi
Yakın Mesafeli
AÇIK VE SAVUNUCU İLETİŞİM
Öğrenci savunucu tutumda; öğretmen yargılayıcı bir tutum izlediğinde, karşısındakinin ses tonundan, davranışlarından değerlendirildiği, yargılandığı izlenimini alırsa hemen savunucu bir tutuma girer. Açık iletişimde öğretmen karşısındakine kuşku ve korku uyandıracak tutum izlemeden iletişimde bulunur.
Öğretmenin konuşması; diğerini denetleme, belirli bir yöne çekme yada fikrini değiştirme gibi amaçları içerdiğinde karşısındakinin savunuculuğunu artırır. Konuya yönelik açık iletişimi içeren tutumda ise bunun aksine her iki kişide kendilerini o konu ile ilgili olarak sorumlu görerek konuşmayı sürdürür. Öğrencinin derse olan ilgisi ve isteği daha fazla olur. Anlayış ve yakınlık gösteren tutumda empatik anlayış söz konusudur. Diğerlerinin duygu ve düşüncelerine saygı gösterir. Konuşurken daha üstün olduğu tutumu izlenirse, soruna ortaklaşa eğilim sağlanmaz. Eşitlik belirten tutumda; kişi kendini üstün göstermeyen, karşısındaki kişide eşit tuttuğunu anlarsa işbirliğine açık bir tutum içine girer.
Açık iletişimde; pragmatik tutum söz konusudur. Benim bakış tarzım doğru olmayabilir, benim bilgimden daha doğru olanı bulunabilir anlayışı vardır.
İşte öğretmen; yargılamayan, değerlendirmeyen, denetlemeyen, kendini üstün görmeyen, anlayış ve yakınlığın olduğu açık iletişimi kullanırsa; öğrenci öğretmeniyle daha fazla işbirliğine girer, dersleri daha bir ilgiyle dinler, daha bir çabayla derslere aktif katılır, etkin hale gelir. Böylece eğitimin gerçekleştirmeye çalıştığı amaçları kolayca gerçekleştirir.
ÖĞRETMEN VE İDARECİLERİN ÖĞRENCİ BAŞARISI İÇİN İZLEMELERİ GEREKEN YOL, TUTUMLARLA İLGİLİ PRATİK YÖNTEMLER
- Öğrencilerin, bireysel veya grupla çalışırken kendilerinden ne beklediğini açıkça anlamasını sağlayın.
- Mutlaka öğrencilerin tartışma, ödev ve grup çalışmaları ve planlanması yoluyla öğretme-öğrenme sürecine katılımlarını sağlayın.
- Bütün sınıfı içeren faaliyetler organize edin, öğrencilerinize grup olarak karar alma ve grup içinde sorumluluk almalarına izin verin.
- Sınıf atölye ve laboratuvarı öğretime en uygun şekilde düzenleyin.
Çünkü temiz, çekici bir ortam güvenlik ve disiplin duygusu verir. Öğrencinin motivasyonunu artırır.
- Her bir öğrenciyi tek tek tanımaya çalışarak, öğrencilerle etkileşimde bulunun. Öğrencilerin sahip oldukları iyi özellikleri keşfederek, dikkatleri bu özellikler üzerine çekin. Çünkü sevgi ve ilgi öğrenme atmosferi yaratır.
- Mümkün olduğu kadar çok görsel ve işitsel araçlar kullanarak dersinizi işleyin. Çünkü öğrenmeye katılan duyu organı sayısı ne kadar fazla olursa o kadar iyi öğrenilir, o kadar geç unutulur.
- Öğrencileri ciddiye alın, dikkatle dinleyin ve sorular sormalarını sağlamaya çalışarak cesaretlendirin.
- Herhangi bir soru yada sorunu gündeme getirerek öğrencileri tartışmaya teşvik edin. Böylece öğrenciler hem öğrendiklerini ifade etme fırsatı bulacak, hem de o konuda araştırma yapmaya yöneleceklerdir.
- Bir ders öncesinde, sonrasında veya ders sırasında öğrencilerden bir soru, fikir veya görüşe yazılı olarak tepkide bulunmalarını isteyin. Böylece öğrencilerin düşüncelerini açıklığa kavuşturması ve dersin içeriğini bireyselleştirmesi sağlanmış olacaktır.
- Derse başlamadan önce öğrencileri çözüm aramaya yöneltecek bir problemden bahsedin ve dersi probleme yanıt verecek şekilde yapılandırın. Böylece öğrenciler verilen bilgilere ihtiyaç duyar ve daha faal dinleyici haline gelirler.
- Öğrencilerle olan ilişkilerinizde dostça davranın. Öğrencilere eğitim problemlerinde olduğu gibi kişisel problemlerine de yardımcı olun, onlarla çalışırken anlayış ve sempati gösterin.
- Öğrencilerle ilgilenirken adil ve tarafsız olun. Doğru ve yanlış davranışlar için sözlü geribildirimde bulunun. Öğrencilerden beklediğiniz davranışı açıkça belirtin. Uygun davranışı pekiştirin.
- Ezberlemeyi vurgulamak yerine öğrencinin düşünmesine ve eleştirmesine, kararlar vermesine ve problem durumlarını incelemesine yardımcı olacak türde sorular kullanın. Bu tür sorular fikirleri hatırlamak yerine kullanmalarına yardımcı olur.
- Öğrencilere ders sırasında öğrendiklerini uygulamaya imkanı sağlamaya çalışın.
- Öğretmenin hem kişiliği hem davranışı öğrencilerin davranışını etkiler. Bu yüzden öğretmenler davranışlarıyla sınıfta öğrenmeye elverişli bir hava oluşturmaya çalışmalıdır. Öğrenmeye elverişli bir sınıf ortamı bir çok öğrencinin davranış problemlerini ortadan kaldırır.
- Öğrencilere sınıfta rahatça soru sorabilecekleri bir ortam hazırlayın.
- Öğrencinin yaptığı işe ilgi gösterin, gerektiğinde de bizzat yardımcı olun.
- Öğrencilere, nasıl değerlendirecekleri konusunda bilgi verin.
- Öğrenci aileleriyle sıkı ve sürekli ilişki kurun. Bu ilişkide aileden çocuğun sosyal ve psikolojik durumu hakkında bilgi alın ve verin; aileyi çocukla ilgili (sosyal, duygusal ve psikolojik) eksik gördüğünüz alanlarda bilgilendirin, öğrencilerin problemlerini ortadan kaldırmada aileyle koordineli olarak çalışın.
- Öğrencilere, derslerde gerçekleştirmeyi planladığınız amaçları geliştirecek sorumluluk ve görev verin. Gerektiğinde kaynak göstererek yardımcı olun.
- Öğrencilere sınıf ve okul hedeflerini nedenlerini açıklayarak benimsetmeye çalışın.
- Öğrencilerin duygularına ve hissettiklerine önem verin. Bunu da hareketlerinizle ve sözlerinizle açıkça gösterin.
- Öğrencilere verimli ve planlı ders çalışma konusunda rehberlik yapın.
- Öğrencilerle fırsat buldukça sınıf dışında bireysel görüşmeler yapın.
- Ders yılı yada yarı yılı başladıktan sonra derslerle ilgili öğretmenin gerçekleştirmeyi hedeflediği genel ve özel amaçları yazarak öğrencilere dağıtın. Bu çalışmada yardımcı kaynak ve faaliyetleri de belirtin.
- Mesleğinizle ilgili yeni yayınları ve gelişmeleri takip ederek, sürekli ders anlatım eğitim-öğretim hedeflerinizi ve yöntemlerinizi geliştirin.
- Sürekli başarısızlık ve uyum problemi gösteren öğrencilerle bireysel olarak ilgilenin, onlara başarabilecekleri sorumluluklar ve görevler verin. Anlaşıldıklarını, değerli olduklarını davranışsal ve sözel olarak ifade edin. Başarılı ve değerli olduğu duygusunu yaşatarak kendilerine güven geliştirmelerini sağlayın. Tüm bu uygulamaları yerine getirirken rehberlik ve psikolojik danışma ilkeleri doğrultusunda olumlu uygun yaklaşım yöntemlerine mutlaka uyulmalıdır.
(öğrenciyi suçlamadan, değerlendirmeden, yargılamadan, farklı olduğu hissi uyandırılmadan, dışlamadan, öğrencinin gönüllülüğü doğrultusunda karşılıklı güvene dayanan ilişkiler içinde bulunun)
- Öğrencilerin ders çalışma yöntemlerini bilmemelerinden kaynaklanan bir problem olduğunda “ bu kitabın ekinde sunulan ” verimli ders çalışma yöntemleri ile ilgili bilgilerden yararlanabilirsiniz.
- Öğrencilerin kaygı düzeyine bağlı olarak ortaya çıkabilecek başarısızlığın giderilebilmesi için ekte sunulan “ kaygı düzeyinin ” giderilmesine yönelik bilgilerden yararlanabilirsiniz.
- Başarısızlıkların giderilmesi için; başarısızlık nedenlerini oluşturan faktörlerin giderilmesi için ekte sunulan “başarısızlık nedenleri” ile ilgili bilgilerden yararlanabilirsiniz.
- Öğrenci problem nedenleri ve bu problemlerin çözümü için bu kitabın sonundaki “ problem tarama anketi ve sonuçlarına göre yapılacak çalışmalar ” bülteninden yararlanabilirsiniz.
- Davranış bozukluğu gösteren öğrencilere sağlıklı yaklaşım yöntemleri geliştirmek için, Rize Rehberlik ve Araştırma Merkezinin hazırlayarak göndermiş olduğu ( öğrencilerde yaygın olarak görülen yaygın psikolojik problemleri, davranış bozukluğu, uyumsuzluk- alkol ve uyuşturucu kullanımı ) ve yardım yöntemleri kitapçığından yararlanabilirsiniz.
- Ayrıca uyum, davranış ve çeşitli psikolojik problemler gösteren öğrencilere; yapılacak rehberlikte uygun yaklaşım geliştirilerek, öğrenci gönüllülüğü sağlanarak Rize Rehberlik ve Araştırma Merkezine gönderebilirsiniz.
- Psikolojik problemi olan öğrencilerin aileleriyle görüşülerek onların Rize Rehberlik ve Araştırma Merkezinde “ aile danışması ” olmalarına yardımcı olabilirsiniz.
- Öğrencileriniz hakkında sürekli ailelerden ve diğer öğretmenlerden bilgi alın.
ANNE-BABANIN ÇOCUKLARINA GÖSTERMEKTEN KAÇINMASI GEREKEN DAVRANIŞLAR ve
GÖSTERMESİ GEREKEN YAKLAŞIM ve DAVRANIŞLAR
Çocukların yanında kavga etmeyiniz. Anne-baba olarak birbirinize karşı kırıcı, aşağılayıcı ve küçük düşürücü sözel ifadeler kullanmayınız.
Çocuklarınızı yapığı her hangi bir hatadan dolayı asla başkalarının yanında azarlamayın, onlara karşı küçük düşürücü ve utandırıcı söz ve davranışlarda bulunmayın, dövmeyin.
Anne-baba çocuklarına karşı tutarlı davranmalı, anne farklı, baba farklı davranmamalı, çocuklarını birbirine karşı korumamalı, doğru davranışları kararlı bir şekilde sürekli göstermelidirler.
Çocukların kendine güvenen, tek başına yaşayabilen, karşılaştıkları sorunları çözebilen bireyler olarak yetişebilmeleri için; anne-baba olarak çocukları aşırı koruyucu yetiştirmemek, kendi yapabilecekleri işleri onların sorumluluğuna vermek, sürekli aileye bağımlı kalmalarını engellemek, çocuğun gelişim dönemine uygun zorluklarla başbaşa bırakarak, sorumluluk vermek gerekir. Her zorlukta çocuğa yardım eden, onun yapabileceği işleri onun adına yapan, aşırı koruyucu anne-babalar, tek başına yaşayamayan, kendine güvensiz, pasif kişiler yetişmesine neden olurlar.
Aile ortamı anne-baba ve çocukların rahatlıkla konuşabileceği bir atmosferde olmalıdır. Anne-babalar çocuklarıyla etkili iletişim kurmalı, günlük olayları, eğitimleri ile ilgili konuları hiçbir şekilde yargılamadan, azarlamadan, sınava tabi tutmadan rahat bir ortamda konuşmalıdırlar. Çocukların duygu ve düşüncelerini ifade etmelerine fırsat tanımalı ve onları dinlemelidirler. Çocuklarını bir arkadaş gibi görüp kendi duygu ve düşüncelerini onlarla paylaşmalıdırlar.
Işlerinizde, yaşantınızda karşılaştığınız engeller, problemler nedeniyle yaşadığınız stress ve duygu durumunu aile ortamına yansıtmayınız. Bu durumdan sanki, aile üyeleri, (çocuklar vb.) sorumluymuş gibi davranmayınız. Bu durum çocuklarınızın suçluluk duyguları yaşamasına neden olur, buda olumsuz etkiler yaratır.
Çocuklarınızı yaptığı herhangi bir hatadan dolayı cezalandırmadan önce, dinleyin ve yaptığı hatalı davranışın niçin hatalı olduğunu, kendisine ve ailesine olan zararlarını anlatın. Bunun yerine göstermesi gereken olumlu davranışı da anlatın. Ille de ceza verilecekse bu ceza (harçlığından kesme, istediği bir şeyi almama vb. gibi) aşırı kırıcı olmayan eğitici ve hatasını anlamasına neden olacak cezalar olmalıdır.
Çocuklarınıza sevginizi sözel ve davranışsal olarak göstermelisiniz, sevgi iletişimi her an çocuğun yanında olma her isteğini yapma ve hoşgörme değildir. Çocuğunuza sevginizi sözel olarak ifade edin, ona sarılın, göz kontağı kurun, onu öpün. Çocuk kendisinin ailesi tarafından sevildiğini ve değer veridiğini bilmeli ve bunu yaşamalıdır.
Çocuklarınıza bir insan olarak, yaptıklarıyla, yaşantılarıyla değerli olduğunu, önemli olduğunu belli edin. Hiçbir zaman çocuğunuzu küçümsemeyin, başarısız olsa bile değersiz görecek hal ve hareketlerde bulunmayın. Ailede kendinin değersiz görüldüğünü hisseden çocuk, kendinin değerli olduğunu göstermek için olumsuz bazı davranışlara yönelebilir veya çok pasif bir kişilik geliştirebilirler.
Aile ortamı çocuklara güven ve emniyette olduğu duygusunu vermelidir. Çocuk evde kendini güvende ve rahat hissedemese, aile üyelerince korkutulur veya dövülürse, çocuk veya genç kendine güven verecek başkalarına yönelebilir. Evden kaçma gibi davranışları gösterebilir.
Aile, çocuklara yakınlık ve dayanışma duygusunu vermelidir. Aile içinde karşılıklı güven duygusu ve dayanışma varsa, aile dışında bireyin karşılaştığı stres getirici olumsuz olaylaryıkıcı etkisini gösteremez. Güven ve dayanışma duygusunun baskın olduğu aile, dış dünyanın yaratmış olduğu üzüntü ve kaygılardan kurtulacak bir sığınak ortamını oluşturur.
Aile içinde yalnız anne-baba değil herkes sorumluluğu paylaşmalıdır. Çocukları için herşeyi yapan aile; gece gündüz çalışarak çocukları için ekmek parası kazanan baba ile saçını süpürge eden anne yaşantısı dengeli ve doğru yaşantıyı yansıtmaz. Unutulmamalıdır ki kendi doğal gereksinimlerini sağlıklı bir biçimde karşılayamayan bir anne-baba başkalarına verecek sağlıklı ilgi ve sevgiyi içinde bulamaz. Çocuklarına yapabilecekleri düzeyde sorumluluk, yetki ve görev vermeyen anne-baba; yaşamı boyunca kendi kendine ayakta durmaktan aciz, sürekli başkalrının yardımına ihtiyaç duyan bireyler yetiştirirler.
Çocuk ve gençlere herşey hazır olarak verilmemelidir. Kendine güvenen ve sorun çözme becerisini geliştirmişbir bireyi yetiştirmek için, çocuğu kendi içinde bulunduğu gelişim aşamasına uygun zorluk derecesindeki sorunlarla başbaşa bırakmak gerekir. Anne-baba olarak karşılaştığı her zorlukta çocuğa yardım etmek yerine onları çözmesine fırsat vermeliyiz.
Aile ortamı bir mutluluk ortamı olmalıdır. Bu da bahsedilen davranışların gösterilmesi ile mümkündür. Çocukların anne ve babaları tarafından kabul edilip, sevilip desteklenmesi başka hiçbir kimsenin yapamayacağı kadar onları mutlu ve yaşantılarında doyumlu kılar.
Aile çocuğa sevgi ve disiplini dengeli bir biçimde vermelidir. Çocuklara aşırı verici (her istediğini veren), koruyucu (her işi onun adına yapan) ve disiplinsiz tutumla yaklaşmayınız. Aile çocuğa sürekli vermeye ve korumaya yönelik davranırsa, çocuktan bir şey beklenmezse, disiplin uygulanmazsa, disiplinsizlik sahte bir hoşgörü biçiminde görünürse bu aslında ailenin güçsüzlüğü anlamına gelir. Aşırı hosgörü ve düşkünlük çocuğu bencil yapar. Bu çocuklar daima diğerinin dikkatini çekmek ve kendisine hizmet edilmesini ister. Böyle çocuklar ev içinde ve dışında çok zayıf uyum gösterirler.
Çocuklarınıza aşırı itici, ilgisiz ve disiplinsiz bir tutumla yaklaşmayınız. Buradaki disiplinsizliğin anlamı sorumsuzluk ve ilgisizliktir. Disiplin; çocukla ilgilenme ve onunla aynı yaşantıyı paylaşmakla uygulanmalıdır. Çocuk yeterli sevgi, bakım görmez ve hazır olmadığı çağlarda bağımsızlığa zorlanırsa bu çocuğu olumsuz etkiler. Bu tutum çocuğa bağımsızlık tanıma gibi görünse de, bunun nedeni anne-babanın ilgisizliğidir. Sevmeyen, ilgi duymayan, bakma ve koruma sorumluluğu olmayan anne-baba çocuğunun bir an önce bağımsız olmasını ister bu bir anlamda çocuğu reddetmektir.
Anne-baba, aşırı verici, aşırı disiplinli ve denetimli tutumu bir arada yürütmemelidirler. Böyle yaklaşımlarda sevgi, aşırı verici ve koruyucu bir davranışla sunulmaktadır. Çocuğa, gence bir bebek gibi bakıldığı halde kendisinden beklenenler çoktur. Herşeyi iyi yapması, yaşının üstünde toplumsallaşması istenir. Bu davranış sevgi ile birlikte verildiğinde çocuk ve genç tarafından çabuk kabul görür ve çocuğun kendini aşırı kontrol eden bir yapıya girmesine neden olur. Buda çekingen, başkalarının etkisinde kalan bireyler yetişmesine neden olur.
Aşırı itici, aşırı disiplinli ve cezalandırıcı bir tutumla çocuklarınıza yaklaşmayın. Bu tutumda sevgi yetersizliği ile aşırı kontrol ve disiplin beraberdir. Bu da kişilk gelişmesini olumsuz etkiler. Bu tip ailelerde genellikle baba disiplin ve ceza koyucu roldedir. Disiplin aşırı cezalarla uygulanır. Bu tutum olumsuz ve itaatsiz çocukların yetişmesine neden olacaktır. Bu tutumları sergileyen kişilerin çocukları daha fazla problemli davranışlar (suça yönelik davranışlar) gösterirler.
Çocuğunuzun ders çalışması konusunda müdahaleci olmayın, onunla birlikte ders yapmayın, baskı yapıp uyarı ve telkinlerde bulunmayın. Çocuğun kendi sorumluluğunu bilip geliştirmesi, kendi başına derslerini yapıp, programlayabilmesine fırsat verilmeli, bu yönde çocuk desteklenmelidir. Bu konuda sorumluluk alma yeteneğinin geliştirilmesi için çocuk sürekli bir şekilde, davranış değişikliği oluşturacak sürede desteklenmelidir.
Çocuklarınıza baskı yapmayın, çocuklarınızın gitmek istedikleri okul konusunda, giyim konusunda, arkadaş seçimi konusunda ve diğer benzer konularda istek ve düşüncelerine önem verin. Size göre hatalı gördüğünüz isteklerinin niye hatalı olduğunu açıklayın, ona anlayışla yaklaşın. Bunun dışında uygulanacak başka yöntemler çocuk ve gençlerin pek çok psikolojik sorunlar yaşamasına ve olumsuz davranışlar göstermesine neden olacaktır.
Aileler çocuklarının meslek tercihi konusunda kendi istekleri yönünde yönlendirmeye yönelik davranışlar göstermemelidirler. Meslek tercihi gencin kapasitesi, ilgi, yetenekleri dikkate alınarak ve gerekli kişi ve kurumların bilgisi alınarak yapılmalıdır.
Öğrencilerin ders dışı sosyal ve sportif faaliyetlere katılımları teşvik edilmelidir. Sportif ve sosyal faaliyetler gencin fiziksel, duygusal ve sosyal gelişimini destekler. Başarı için ders çalışma kadar çocuğun ve gencin bu yönlerinin de gelişmesi önemlidir.
Aileler çocuklarını kardeşleri veya arkadaşları ile kesinlikle kıyaslamamalıdırlar. Bu davranış çocuk ve gencin kendine olan güvenini azaltır.
Kız-erkek arkadaşlığında çocuklara ve gençlere baskı yerine olumlu arkadaşlıklar konusunda bilgi verilmeli, karşı cinsin bir tabu olmadığı her iki cinsinde insan olduğu, karşı cinsle bir insan olarak arkadaşlık yapılabileceği konusunda bilgi verilmeli. Bu insan ilişkisinde toplumsal yargı ve değerlerin dikkate alınması, uyulması gereken kuralların belirtilmesi daha doğru bir davranış olacaktır.
Çocuklarınızla sürekli konuşun, onlarla konuşurken bunu bir değerlendirme anlamında yapmayın, içten ve her konuda konuşun, onun görüşüne önem verin, duygu ve düşüncelerini ifade etmesine fırsat verin onları koşulsuz destekleyin, cesaretlendirin, hatalarından dolayı kızmayın, aşağılamayın, suçlamayın.
Aileler (anne-baba ve diğerleri) çocuklarının sadece okul durumu ve zihinsel (bilişsel) gelişimi ile ilgilenmemelidirler. Aileler çocuklarının duygusal , sosyal, psikolojik ihtiyaçlarını da dikkate almalı, bu ihtiyaçlarını uygun şekilde karşılamaya çalışmalıdırlar.
Çocuklarınızın herhangi bir davranışını değerlendirmede; tepkide bulunmadan önce, kendinizi onun yerine koyarak onun yaşındaki birinin ihtiyaç ve düşüncelerini anlamaya çalışarak davranışını değerlendirin. Bu tutum hem onu daha iyi anlamanızı, hem de bazı olumsuz davranılara yöneltmemenizi sağlar. Çocuğa karşılıksız destek olunuz. Çocuğunuz sizleri her zaman onu destekleyen biri olarak görmelidir. Bu onun kendine olan güvenini artırdığı gibi, sizinle olan ilişkilerini de olumlu yönde geliştirecektir.
Aile üyeleri (anne-baba-büyükbaba-büyükanne vb.) çocuğa yaklaşımlarında tutarlı olmalıdırlar. Biri farklı, diğeri farklı davranmamalı, çocuğu birbirine karşı korumamalıdırlar.
Korkutarak, cezalar vererek çocuğunuza istediğiniz davranışı kazandırmaya çalışmayınız. Korkutarak, çocuğunuzun yaptığı yanlış davranışı düzeltemediğiniz gibi, yeni sorunlar oluşmasına da neden olmuş olursunuz. Her davranışında da cezaya başvurmak cezanın yaptırım gücünün ortadan kalkmasına ve beklenen bir davranış haline gelmesine neden olur ve cezadan sonra isteği yapma hakkına dönüşür. Bunun yerine olumlu davranışları anlatarak örnekler vererek, iletişim kurmaya çalışarak, olumsuz davranışlarının nedenlerini söyleyerek davranış geliştirmeye çalışmalısınız. Bunu da uzun süreli yapmalısınız. Vereceğiniz cezalarda kırıcı olmayan, eğitici cezalar olmalıdır ve her zaman da verilmemelidir (harçlığı kesme, sevdiği oyunu oynatmama, istediği tv programını izletmeme gibi).
Çocuklarınızdan sürekli yüksek başarı beklentisi içinde bulunmayınız. Çocuklarınızın ilgi, yetenek ve kapasitesine uygun olmayan beklentiler, çocuklarınızın kaygılanmasına ve başarısız olmasına yol açar. Sürekli öğrenciden yüksek not alma beklentisi, sınavlara kazanma beklentisi, öğrencinin kaygı düzeyini yükselttiği gibi bazı psikolojik problemler yaşamasına da yol açabilir. Aile çocuğunu her yönüyle kabul edip, gelişimine koşulsuz destek vermeli, hata yapma konusunda hoşgörülü ve toleranslı olmalıdır. Çocuk veya genç bu hoşgörü ve toleransı görmelidir.
Çocuklarınız bir insan olduğu için değerlidir. Ona değerli olduğunu davranışlarınızla gösterin, onun görüşüne ihtiyaçlarına önem verin, yapabileceği konularda sorumluluk verin, her hangi bir hata yapması veya suç işlemesi onun değerli bir insan olmasını ortadan kaldıramaz. Eğer çocuklarınıza bu değerliliği yaşatırsanız hem kişilik gelişimini olumlu yönde desteklemiş, hemde bazı olumsuzluklara yönelmesini engellemiş olursunuz.
Sevgi bir insanın en önemli psikolojik ihtiyaçlarından biridir. Yeterli ve doğru sevgi yaşantısı olmayan insanlarda mutlaka bazı sorunlar yaşanacaktır. Insan yaşamı için biyolojik ihtiyacı olan beslenme ne ise, sevgi de o derece önemli olan bir psikolojik ihtiyaçtır. Sevginizi çocuğunuza içten, sözel ve davranışsal olarak gösteriniz fakat sevgiyi aşırı kontrolsüz ve her şeye izin veren bir eğitimsel tutumla karıştırmayınız. Çocuğunu sevmek demek her istediğini yapmasına izin vermek ve onun adına yapılması demek değildir.
Çocuk ve gençlerin isteklerinin engellenmesi, bu konuyla ilgili baskı yapılması, bazı önemli psikolojik problemlerin yaşanmasına neden olur (örneğin okumak isteyen bir çocuğun okuldan alınması vb.). mümkün olduğunca çocuklarınızın bu tür isteklerini yerine getiriniz. Eğer bu mümkün değilse, onunla konuşarak, sorunu izah ederek, başka uygun çözüm yolları üreterek bu isteği giderilmeye çalışılmalıdır. Bunun dışındaki baskı ve engeller son derece olumsuz sonuçlara yol açar.
Şunu hiçbir zaman unutmayınız; çocuğununz sizden farklı bir insandır, onun farklı duygu, düşünce, yetenek, ilgi ve ihtiyaçları vardır. O sürekli değişme ve gelişme içindedir, buna bağlı olarak da farklı ihtiyaçlar içindedir. Bizler gibi düşünemez, davranamaz.
Çocuk yaşadığını öğrenir. Eğer çocuğunuz sürekli eleştirilmişse; kınama ve ayıplanmayı öğrenir. Eğer kin ortamında büyümüşse; kavga etmeyi, eğer alay edilip, aşağalanmışsa; sıkılıp utanmayı öğrenir.
Bir çocuk devamlı utanç duygusuyla eğitilmişse; kendini suçlamayı, hoşgörü ile yetiştirilmişse; sabırlı olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk desteklenip, yüreklendirilmişse; kendine güven duymayı, övülmüş ve beğenilmişse; takdir etmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk, hakkına saygı gösterilerek büyütülmüşse; adil olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk kabul ve onay görmüşse; kenni sevmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk dostluk ve arkadaşlık görmüşse; bu dünyada mutlu olmayı öğrenir.
BAŞARISIZLIK NEDENLERİ
1- Kimseye Açamadığım Sorunlarım Yüzünden.
Sorununu dışa yansıtmayan, içe kapanık ve karamsar öğrenciler rehber öğretmen (psikolojik danışman) lar tarafından tespit edilmeli, uygun dil ve yaklaşımla ona psikolojik danışma uygulanması sağlanmalıdır. Fakat burada çok hassas davranılmalıdır. Çocuğa acıma duygusu veya farklı olduğu hissi verilmemelidir. Bu tür öğrenciler için Rize Rehberlik ve Araştırma Merkezinden bilgi alabilirsiniz.
Okullarda varsa rehber öğretmen (psikolojik danışman) rehber öğretmen bulunmayan okullarda tecrübeli öğretmenler tarafından bu çocukların dinlenmesi ve psikolojik danışma uygulamasına yönlendirilmesi sağlanmalıdır.
(Yukarıda belirttiğimiz ilkeler doğrultusunda)
2- Başaramayacağım Dersleri Çalışmak İstemediğimden.
Okuldaki bütün öğrencilerin başarısız oldukları ortak dersler tespit edilerek başarısızlığın yoğun olduğu derslerin öğretmenleriyle görüşülüp öğretim yöntemleri konusunda bilgi alınmalı, öğretim yöntemlerinde tespit edilen eksiklikler giderilmelidir.
3- Çalıştığım Halde Yapamıyorum.
Çalıştığı halde başaramayan öğrencilerle koordinatör rehber öğretmen görüşmeli, kişisel ve eğitimsel problemleri tespit edilmeli, öğretmen, ders saatleri içerisinde konuyu kavratmakta zorluk çekiyor ise öğrencilerin bu eksikliğini giderecek ödevler verilmelidir.
4- Ders Çalışma Yollarını Bilmiyorum.
Ders çalışma yöntemlerinin bilinmemesi önemli bir başarısızlık nedenidir. Bu konuda merkezimizin okulunuza göndereceği anket ve bilgilendirici yayın doğrultusunda çalışma yapılmalı, bilgilendirici yayının bu öğrenciler tarafından temini sağlanmalıdır.
5- Sınavlarda Çok Heyecanlandığımdan.
Heyecanla ilgili sorunu olan öğrencilerin rehber öğretmen (psikolojik
danışman) le görüşmeleri sağlanmalı, rehber öğretmen (psikolojik danışman) olmayan okulların öğrencileri Rize Rehberlik ve Araştırma Merkezine gönderilmelidir.
6- Anlayamadığım Konularda Soru Sormaktan Çekindiğimden.
Sınıflarda soru sormaktan çekinen öğrenciler tespit edilmeli onların kendilerine güven duymalarını sağlayacak ödüllendirme verilmeli ve teşvik edilmelidir. Ayrıca öğrencilerin soru sormalarını teşvik edecek yöntem ders anlatma öğretim yöntemi olarak kullanılmalıdır. Öğretmen bu konuda bilgilendirilmelidir.
7- Yeterince Beslenemediğimden.
Bu tür problemi olan öğrenciler tespit edildikten sonra yeterli derecede beslenememesinin nedeni araştırılmalıdır. Eğer bu bir beslenme konusundaki yetersiz bilgiden kaynaklanıyorsa bu konuda öğrenciye sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandırılmaya çalışılmalıdır.
8- Ön Bilgilerin Yetersiz Olması.
Ders öğretmenleri öğretim yılı başında ve dönem başında verecekleri dersi öğrencilere sunmadan, dersin amacını, nasıl çalışmaları gerektiğini, hangi kaynaklardan yararlanabileceklerini anlatmalı, öğrencilerle bir iki hafta derse hazırlayıcı çalışmalar yürütmelidirler.
9- Öğretmenlerin Dersleri Monoton Bir Şekilde Anlatması Yüzünden
Öğretim ve ders anlatma yöntemlerinin en eski ve kullanılan yöntemi; öğretmenin sözel anlatım, bilgileri olduğu gibi karşı tarafa anlatma yöntemidir. Bu yöntem tek başına sürekli kullanıldığında sıkıcı olmakta belli bir noktadan sonra öğrencilerin ilgi ve motivasyonları kalmamaktadır. Dolaysıyla öğrenme güçleşmektedir. Ayrıca bu yöntemin çok önemli bir sakıncası da öğrencinin konuşmasını engellemesi, böylece ifade etme yeteneğinin gelişimini etkilemesidir. Bu durum dolaysıyla da öğrencinin kendine olan güvenini azaltmaktadır. Soru sormayan, kendine güveni olmayan, içine kapanık, sorumluluk almaktan kaçan bireyler yetiştirilmesine neden olunmaktadır.
Bu yüzden öğrencilerin soru sormaya, konuşturmaya tartışmaya, muhakeme etmeye ve düşündüğünü söylemeye yönelik ders yöntemlerinin öğretmenler tarafından uygulanması öğrencilerin psikolojik gelişimi açısından son derece önemlidir.
10- Dikkatsiz Olduğumdan.
Öğrencilerin dikkatsiz ve ilgisiz olmaları ya çocuğun psikolojik
probleme sahip olmasından yada eğitim ortamının yarattığı olumsuz koşulların mevcut olmasından kaynaklanmaktadır.
Söz konusu olabilecek nedenler üzerinde durularak tespitin yapılması ve gerekli önlemlerin alınması müdürlüğünüzce sağlanmalıdır.
11- Öğretmensiz Kaldığımızdan.
Öğrencilerin bu eksiklikleri ek çalışmalar ve uygulamalarla
giderilmelidir.
12- Ailemin Sürekli Ders Çalış Demesinden.
Ailelerin bu yöndeki telkin ve ısrarları öğrenciler üzerinde olumsuz etki yapmaktadır. Bu tür aileler tespit edilerek bu tür ısrar ve yönlendirmeler yerine bilinçli, ödüllendirici ve farklı yönde teşvik vermeleri öğretmen ve okul müdürlerince velilere açıklanmalıdır.
13- Zor Derslerin Üst Üste Konulması.
Ders programları hazırlanırken, derslerin günlere ve saatlere dağılımı dikkatle yapılmalı; kavranılması ve öğrenilmesi; beyinsel işlevler gerektiren dersler aralıklı olarak programa konulmalıdır. Bu derslerin aynı gün ve peş peşe konulması engellenmelidir.
14- Aile Problemleri Yüzünden.
Aile problemi olan öğrencilere daha duyarlı yaklaşmalı, onlara yardımcı olunmalı ve yardıma açık davranılmalıdır. Gerekirse aileyle okul müdürü görüşmeli ve problemlerin öğrencileri nasıl etkilediği anlatılmalı. Yardım edebilecek kurumlara gönderilmelidirler. Gerekirse aile problemlerini öğrenci üzerindeki olumsuz psikolojik etkisini gidermek için; psikolojik danışmaya alınmalıdır. Bu konuda psikolojik danışman (rehber öğretmen) ve Rize Rehberlik ve Araştırma Merkezinden yararlanılmalıdır.
15- Bazı Derslere Karşı İlgim ve Yeteneğim Olmadığından.
Öğrencilerin yetenekli olmadığı dersler tespit edilerek öğrenci yetenekli olduğu alana yönlendirilmelidir.
16- Bana Ait Çalışma Odamın Olmaması.
Velilerle diyaloğa gidilerek, öğrencilerin rahatlıkla çalışabilecekleri bir ortamın sağlanmasında gerekli yardımı ve kolaylığı sağlamalarının önemi ve öğrenci başarısı üzerindeki etkisini velilere anlatmak gerekir.
17- Kardeşlerim Yüzünden.
Öğrenciye ait bir oda tahsis edilmesi gerekliliğine bağlı olarak kardeşler tarafından ders çalışma ortamını olumsuz yönde etkileyecek koşulların ortadan kaldırılması için velilerle işbirliğine gidilerek daha olumlu ders çalışma koşullarının sağlanması için velilerle imkanlar doğrultusunda çalışmalar yürütülmelidir.
18- Ailemde Yardımcı Olacak Kimsenin Olmaması.
Bu öğrencilerin derslerinde yardımcı kimsenin olmaması olumsuz etkisinin giderilmesi için bu tür öğrencilere verimli ders çalışma yöntemi konusunda rehberlik edilmelidir.
19- Eve Sürekli Misafir Gelmesinden.
Öğrencilerin velileri ile konuşup, ders çalışmalarını kolaylaştıracak
ortamın yaratılması sağlanması, bu konuda öğrencilere velileri tarafından gerekli yardım sağlanması temin edilmelidir.
20- Yabancı Dili Yapamıyorum.
Öğrencilerin yabancı dil derslerinde karşılaştıkları problemlerin en önemli nedeni; nasıl çalışacaklarını bilmemeleri ve geçmiş yıllardan kaynaklanan bilgi eksiklikleri olmaktadır.
Bu yüzden yabancı dil öğretmenleri öncelikle başarılı çalışma yöntemlerini öğrenciye anlatmalı, gruplar halinde aktiviteler verilmeli, geçmiş yıllardan kaynaklanan bilgi eksikliği tespit edilerek bu yönde kaynaklar ve gerekirse ev ödevleri ve grup çalışması verilmelidir.
Bunlar yapılırken öğrenci fazla zorlanmamalı, bu işlevler isteyerek yapılacak bir şekilde yerine getirilmelidir.
21- Öğretmenlerin, Gurur Kırıcı Söz ve Davranışları Öğrenciler
Arası Ayırım Yapması.
Öğretmenlerimizin öğrenciyi cezalandırma yöntemi olarak; bireyin şahsına yönelik suçlama, ayıplama ve küçümseme yönündeki uygulamaları sakıncalıdır. Bu tür uygulamalar öğrencinin kendine olan öz sevgisini zedelemekte, güvenini azaltmaktadır. Hoş görü ve sevgi ile gelişen bir insan olmasını engellemektedir. Bu konuda yöneticiler, öğretmenleri uyarmalı ve sakıncalarını anlatmalıdırlar. Ayrıca azda görülse başarılı öğrencilerle öğretmenlerimizin fazla ilgilenmesi daha az ve başarısız öğrencilere itilmişlik duygusunu yaşamalarını neden olmaktadır. Dolaysıyla başarısız olan öğrenciler bu durumlarını olduğu gibi kabullenmekte ve bir çaba göstermeyerek, başarısız olmaktadırlar.
Bu uygulamaların azaltılarak öğretmenlerin, öğrencilerle mümkün olduğunca aynı zaman ve seviyede ilgilenmeleri öğrencilerin başarısı ve ruh sağlığı açısından son derece yararlı olacaktır.
22- Sınıfın Çok Kalabalık Olması.
Mevcut imkanlarınız doğrultusunda öğrenci dağılımının sınıflara en az düşecek şekilde yayılması uygun olacaktır.
23- Aynı Gün İkiden Fazla Sınav Olması.
Bir gün içinde birden fazla sınav olması öğrencinin dikkat dağınıklığına ve zihinsel yorgunluğuna sebep olur. Motivasyonu azaltır, algılama ve muhakeme gibi önemli beyinsel işlevleri olumsuz yönde etkiler. Bu nedenle sınavlar mümkün olan en geniş aralıklara ve uygun saatlere konmalıdır. Bu, öğrencinin başarı düzeyini olumlu yönde etkiler.
VERİMLİ DERS ÇALIŞMA YÖNTEMLERİ
Öğrenmeye karşı istekli ve gerekli yeteneklere sahip olmasına karşın bazı öğrencilerin derslerinde başarılı olmadıkları görülmüştür. Bunun nedenleri araştırıldığında bu öğrencilerin başarılı olmaları için gerekli öğrenme yollarını bilmedikleri belirlenmiştir. Kişinin başarılı olabilmesi için verimli ders çalışma yöntemlerini bilmesi gerekir.
Verimli ders çalışma yöntemi ise; kişinin zamanını ve enerjisini en yüksek verimi alacak biçimde kullanmasıdır. Bu yöntemin uygulanabilmesi için çalışma, eğlenme ve dinlenme zamanlarının düzenli bir programa göre yapılması gerekmektedir.
Başarılı olmak için, çok çalışmak değil etkili çalışmak gerekir. Etkili çalışmak ise; amaçları belirleyerek zamanı en etkin şekilde kullanmaktır. Başarılı olmak için uygun bir çalışma programı, amacın açık ve net bir tanımı gereklidir.
Başarılı olduğu belirlenmiş insanlar üzerinde yapılan araştırmalar bu kişilerde aşağıdaki özelliklerin olduğunu göstermiştir:
1- Durumu değerlendirme özelliği
2- Zamanını değerlendirme özelliği
3- Amacı belirleme özelliği
4- Dinleme ve gözleme özelliği
5- Yardım isteme özelliği
VERİMLİ ÖĞRENMENİN GERÇEKLEŞTİRİLMESİ İÇİN GEREKLİ OLAN ŞARTLAR
1- Çalışma Ortamına İlişkin Düzenlemeler:
Çalışmak için ayrılan zamandan en iyi şekilde yararlanmak için çalışma odasının ve masasının iyi bir şekilde düzenlenmesi gerekir. Çalışma odasında masa camın yanında olmamalı, çalışan kişinin gölgesi çalışma masasına düşmeyecek bir şekilde ışık arkaya alınmalı ve oda iyice havalandırılmalıdır.
2- Zihin Dağılmasını Önlemek:
Çalışmaya başladıktan sonra çalışmayı sürdürmeyi engelleyen iç ve dış etkenlerin tespit edilmesi ve ortadan kaldırılması gerekir. Bu etkenler:
a) Hayal Kurmak:
Ders çalışırken kurulan hayaller zihnin dağılmasına sebep olacağı için hayal kurulmamalıdır. Ders çalışırken hayal kurmaya engel olamıyorsanız ders çalışmaya ara verip kurduğunuz hayali bitirin. Belli bir süre ders çalışıp dersi tamamladıktan sonra kurmak istediğiniz hayali kendinize ödül olarakta verebilirsiniz.
b) Endişeler:
Kişi kendisini çeşitli endişelerle meşgul eder ve bu endişeler kişinin zihninin dağılmasına sebep olur. Endişeler kişinin ders çalışmasını olumsuz yönde etkilediği için, kişinin bu endişeleri bir yana bırakarak dersi çalışmaya yönelmesi gerekir.
c) Dikkat Eksikliği:
Kişinin aynı anda iki veya daha fazla uyaranın olduğu ortamda öğrenmeyi gerçekleştirmesi zor olur. Bu durumda kişinin dikkatini tek noktaya toplayarak kendini öğrenmeye adapte etmesi gerekir. Verimli öğrenmenin gerçekleşmesi için dikkatli olmanın yanı sıra, öğrencinin derse aktif katılımını sağlamak gerekir.
OKULDA BAŞARILI OLMAYI ETKİLEYEN KOŞULLAR
Ailenin Etkisi:
Kültürel (toplumsal-ekonomik) ve eğitsel düzeyleri düşük olan aile çocuklarının büyük çoğunluğu okulda başarısız olmaktadır.
Ailedeki toplumsal, ekonomik, kültürel ve eğitsel düzey düşüklüğü, çocukların dil gelişiminde aksaklıklara neden olmaktadır. Bunun sonucu olarak çocuklar, dinlediklerini, okuduklarını anlamada güçlük çekmektedirler.
Arkadaş Çevresinin Etkisi:
İyi bir arkadaş; genellikle, arkadaşlarını olumlu tutum ve davranışlar, olumlu alışkanlıklar edinme ve çalışma yönünde motive edecek, onları düzensiz yaşamdan uzak tutacaktır. Bu durum okul başarısını da desteklemiş olacaktır.
Okulun Etkisi:
Okul, yönetim, öğretim ve öğrenci kişilik hizmetlerinin verildiği bir kurumdur. Çağdaş okulda her öğrenci, değerli ve onurlu bir kişi olarak algılanmalıdır. Sınıf içi ve sınıf dışı okul yaşamında sevgi, saygı, anlayış ve sorumluluk bilinci egemendir. Bu niteliğe ve işleyişe sahip olan okul, öğrencilerinin başarısına sürekli olarak olumlu katkıda bulunur.
Öğrencinin Kendi Etkisi:
Okul başarısını etkileyen etkenlerden bir bölümü de öğrencinin kendisinden kaynaklanmaktadır. Algılama gücü sınırlı, zeka düzeyi düşük bedensel yada ruhsal rahatsızlığı olan öğrenciler en etkin aile ve okul ortamında bile oldukça sınırlı bir yarar sağlayabilmektedirler. Zeki, ilgili, çalışkan olmalarına; olumlu bir destek sağlayan aile ortamına ve arkadaş çevresine sahip bulunmalarına rağmen istenen düzeyde başarı elde edemeyen öğrenciler vardır. Bu öğrencilerin başarısız olmalarının nedeni verimli ders çalışma yollarını bilmemeleridir.
Bu nedenle verimli çalışmak ve başarılı olmak için şunları gerçekleştirmek gerekir:
1- Niçin Öğreneceğimizi Bilmek:
2- Planlı Çalışmak:
Başarılı olmak için planlı çalışmak gerekir. Her zaman yıllık ve aylık planlara gereksinim duyulmasa da haftalık ve günlük plan mutlaka yapılmalıdır. Çünkü plan öğrenciyi belli zamanlarda işlerini bitirmeye yönelteceği gibi zamanını da nasıl kullandığını görmesini sağlayacaktır.
3- Çalışma Zamanlarını İyi Ayarlamak:
Yaygın görüşe göre yarım saatten az bir süre çalışmak için yeterli değildir. Verimli çalışmada en yararlı zaman birimleri birer saatlik sürelerdir. Okumak, alıştırma yapmak, not çıkarmak gibi çalışmalar için birer saatlik süreler oldukça yararlı olmaktadır. Deneyler gösteriyor ki yapılan aralıksız en uzun verimli çalışma süresi üç saat kadardır. Zamanın planlanmasında, başkaları örnek alınmamalı; kendi yetenek, önbilgi, beceri, tutum ve gereksinimler öncelik kazanmalıdır.
Dinlemek için günde toplam iki saat uygun bir süre olarak görülmektedir. 40-60 dakikalık etkin bir çalışmadan sonra 5-15 dakika kadar dinlenmek gerekmektedir. Ancak ara dinlenmelerde, yeniden çalışmaya dönüşü güçleştirecek çalışmadan uzaklaştıracak konuşma, okuma gibi uğraşlardan uzak kalınmalıdır.
Dikkati Çalışma Konusu Üzerinde Yoğunlaştırmak:
Dikkati çalışma konusu üzerinde toplamak demek, istenmeyen dış faktörlerin etkisine kapılmamak demektir. Bu nedenle çalışmak için ayrı bir yer ve uygun bir zaman seçmek gerekir.
Dikkatin seçilen konu üzerinde yoğunlaşmasını sağlamak için güçlü amaçlar seçilmesinde fayda vardır.Örneğin daha yeterli olmak, toplumda kendine iyi bir yer edinmek gelecekte iyi bir iş ve meslek sahibi olmak gibi.
Anlama Gücünü Geliştirmek:
Anlatma ve okuma ağırlıklı öğrenmelerde anlama daha da önem kazanmaktadır. Anlama gücünü geliştirmek için yapılması gerekenler;
Konuyu dikkatle okumak.
Öğrenilen bilgilerle eski bilgiler arasında bağlantı kurmak.
Konuyu incelerken verilen örneklere dikkat etmek.
Konuya ilişkin bütün bilgileri nerelerde ve nasıl uygulayabileceğinizi belirlemek.
Bütün-Parça-Bütün Yöntemini Kullanmak:
Aşama: Kitap yada yazı incelenecek.
Aşama: Kitap yada yazıya ilişkin sorular oluşturulacak.
Aşama: Öğrenmeyi gerçekleştirmek amacıyla kitap yada yazı okunacak.
Aşama: Öğrenilenler anımsanmaya çalışılıp, konu özetlenecek (okunanların öğrenilip öğrenilmediği sınanacak)
Aşama: Tekrar etme.
Bu aşamaların her birinde, inceleme yapmak, sorular oluşturmak, konu ile ilgili kaynakları okumak ve özetleme çalışması yapmak gereklidir.
İyi Okumak ve Okuma Hızını Arttırmak:
İyi ve etkili okuma deyince okuduğunu anlama ve hızlı okuma akla gelir. Bazı durumlarda iyi ve hızlı okumayı engelleyen faktörler ortaya çıkabilir. Bunlar, gözün bozuk oluşu, sık geriye dönüş ve sesli okumadır. Okuma yeteneğini geliştirmede en güçlü faktör sözcük dağarcığını zenginleştirmektir. Anlamını bildiğiniz sözcük sayısı arttıkça okunan konu hem daha iyi anlaşılacak hemde daha hızlı okuma alışkanlığı kazanılacaktır.
İyi Ödev Hazırlamayı Öğrenmek:
İyi bir ödev hazırlayabilmek için ödev konusunu iyi anlamak ve daha sonra ödev konusu ile ilgili kaynakları toplayarak ödev hazırlığına başlamak gerekir. Ödevi yazmaya başlamadan önce ödev konusunun planı yapılmalı nerelere, hangi sıra ile yer verileceği tespit edilmelidir.
Bir ödev mutlaka giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşmalıdır.
Sınavda Başarılı Olmanın Yollarını Öğrenmek:
Öğrencinin, kendine olan güvenini arttırmak, sınav saatinde bilgi ve yeteneklerini en iyi biçimde ortaya koyabilmek amacı ile aşağıda belirtilen başarılı olma yollarını öğrenmesi gerekmektedir.
Sınava hazırlanmak (Planlı çalışmak, verimli ders çalışma yöntemlerini izlemek ve not almayı düzenli olarak sürdürmek).
Geçmiş sınav sorularını yanıtlamak.
Sınavdan önceki günü eğlenme ve dinlenme ile geçirmek.
Sınav gününü iyi değerlendirmek.
Soruları özenle yanıtlamak.
“SINAV KAYGI ENVANTERİ VE KAYGI DÜZEYİNİN AZALTILMASI İÇİN YAPILMASI GEREKENLER ”
Bu bülten sınav kaygı envanteri sonucu tespit edilen, kaygı düzeyi yüksek öğrencilerin kaygı düzeyini açıklayıcı, giderici önlemlere yönelik olarak hazırlanmıştır.
Sınav kaygı envanteri bireylerin kendilerini değerlendirmeleri ve sınav kaygı düzeylerini ölçmek amaçlarıyla geliştirilmiş psikometrik bir ölçektir. Bu envanterler Rize ili ve ilçelerindeki 63 orta dereceli okulda 960 öğrenciye uygulanmış olup, bu öğrencilerden 448’i kız 512’si erkektir.
Sınav kaygı envanteri 2 alt testten oluşmaktadır.
1- Kuruntu Alt Testi: Sınav kaygısının bilişsel (zihinsel) yönüdür. Bireyin genelde kendisi hakkındaki olumsuz değerlendirmelerini başarısızlığına, beceriksizliğine ilişkin olumsuz düşüncelerini ve iç konuşmalarını içerir.
2- Duyuşsallık (Heyecansallık) Alt Testi: Sınav kaygısının duyusal, fizyolojik yönünü oluşturan otonom sinir sisteminin uyarılmasıdır. Hızlı kalp atışları, terleme, mide bulantıları, sinirlilik, gerginlik vb. durumları içerir.
Sınav kaygı envanterinin uygulandığı 960 öğrenciden 425’i nin toplam puanları yüksek çıkarken, 443’ü nün kuruntu alt testinde, 373’ü nün de duyuşsallık alt testinde sınav kaygı düzeylerinin yüksek olduğu belirlenmiştir.
Bu sonuçlar göstermektedir ki sınav kaygısı öğrencilerimiz için bir sorun niteliğindedir. Bu bülten öğrencilerin sınav kaygısını azaltmak, başarı düzeylerini yükseltmek için okul psikolojik danışmanlarına (rehber öğretmen) yoksa sınıf öğretmenlerine yardımcı olması amacıyla hazırlanmıştır.
Kaygı düzeyi yüksek öğrenciler; kendilerine güvenmeyen, kararsız, bir sınav değerlendirme durumunda öz varlığının tehdit edildiğini düşünen, kendine dönük olumsuz düşünceleri olan, diğer kişilerin eleştiri ve yargılamalarına karşı aşırı duyarlı, sınav öncesi endişe, huzursuzluk ve sindirim sistemi bozuklukları yaşayan kimselerdir.
Bir çok öğrenci sınavla birlikte kendi kişiliğinin ve öz varlığının değerlendirildiğini düşünür. Böyle bir değerlendirmenin doğurduğu kaygı sırasında beden kimyasında meydana gelen değişiklikler beyinde öğrenme için gerekli olan protein zincirinin oluşumunu engeller. Daha açık bir ifade ile kaygı, akıl yürütme ve soyut düşünme yönündeki zihinsel faaliyeti bozar. Bu sebeple yüksek sınav kaygısı, öğrenci başarısızlığına yol açan önemli faktörlerden biridir.
Kaygı düzeyi yüksek öğrencilerin kaygı düzeylerini azaltmak için, ailelerin ve öğretmenlerin öncelikle öğrenci ile ilgili beklenti düzeylerini yüksek tutmamaları onların gerçek kapasitesi doğrultusunda beklentiye sahip olmaları, sınava çalışırken ve sınav sonucunda başarısız olunca onlara olumsuz eleştiriler ve tutumlar göstermemeleri gerekmektedir. Ayrıca kaygı düzeyi yüksek olduğu belirlenen öğrencilerin sınav kaygılarını azaltmak için psikolojik danışman (rehber öğretmen) veya sınıf öğretmenleri bültende belirtilen aktivitelerden yararlanılmalıdır. Envanter sonucunda sınav kaygı düzeylerinin yüksek olduğu belirlenen öğrencilerin sınavları kişiliğinin değerlendirilmesi gibi değil bilginin değerlendirilmesi gibi görmesi, kendine güvenmesi endişe ve kuruntularını bir kenara bırakması, verimli ders çalışma yöntemlerini bilmesi ve ders çalışırken, sınavlara hazırlanırken bu yöntemleri kullanması en önemlisi ben bu sınavı başaracağım demesi gerekmektedir.
SINAV KAYGISI
Kaynağı belirsiz korkuya kaygı denilmektedir. Korku sırasında insan, bedensel ve zihinsel güçlerini korku yaratan tehdidi ortadan kaldırma amacına yönelik olarak uygun bir biçimde kullanılır, kaygı durumunda ise duygusal tepkinin şiddeti hem tehditle orantılı değildir, hem de tehdidin varlığından bağımsız olarak devam eder. Bu durumda da insan bedensel ve zihinsel güçlerini korku yaratan tehdidi ortadan kaldırma amacına yönelik olarak kullanılmaz.
Sınav öğrencilerin çoğunda psikolojik baskı yaratan bir olaydır. Sınav dönemi öncesinde ve sınav dönemi esnasında öğrenci her zamankinden daha çok efor sarf etmek zorunda kalır. Sınav sonucu ne olacak diye duyulan endişe sinirleri gerginleştirir. Bu durum sınav başarısını olumsuz yönde etkiler.
SINAV KAYGISI OLAN ÖĞRENCİLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ
1-Sınav kaygısı yüksek olan öğrenci kendine güvenmeyen, her şeyi dert edinen, kararsız, kendini eleştiren bir yapıya sahiptir.
2-Bu öğrencilerin kendilerine karşı olumsuz tutumları sınavdan sonra da sürer, eğer sınavlarda başarısız olmuşlarsa kendi yeteneklerinden daha da çok şüphe etme eğilimi gösterirler.
3-Sınav öncesi konsantrasyon zayıflaması, endişe, huzursuzluk, panik reaksiyonları ve başta sindirim sistemi bozuklukları olmak üzere bir takım sağlık problemleri bir çok öğrenciyi etkisi altına alır. Günümüzde duygu ve heyecanların özellikle endişe durumunun sınavın kaderini etkileyen önemli bir faktör olduğu anlaşılmıştır.
4-Sınav kaygısı yüksek olan bireyler herhangi bir sınav değerlendirme durumunda “öz varlığının” tehdit edildiği korkusuna kapılır.
5-Yalnızca sınavlarda değil, grup içinde konuşma, soru sorma, sorulara cevap verme, tartışmalara katılma, yüksek sesle okuma ve bazı etkinliklerde korkulu, sinirli, gergin ve heyecanlı olurlar.
6-Bu bireylerin kendilerine dönük olumsuz düşünceleri (kuruntuları) dikkatlerini kolayca dağılmasına neden olur.
7-Sınav sorularını okuma ve doğru cevaplama, konuşurken düşüncelerini organize etme, doğru sözcükleri seçme ve düzgün ifade etmek gibi davranışlarda başarısız olurlar.
8-Genelde yüksek sınav kaygısı olan bireyler diğerlerinin eleştirileri ve yargılamalarına karşı aşırı duyarlılık gösterirler, sürekli olarak öz eleştiride bulunurlar. Öz güvenleri düşüktür, davranışlarında hep savunucudurlar. Dolaysıyla sınavlarında ve derslerinde başarısızlık gösterirler.
Kaygı temelde kişiye rahatsızlık veren olayın kendisinden değil, o olayın kişi için taşıdığı anlamdan kaynaklanmaktadır. Bir çok öğrenci sınavla birlikte kendi kişiliğinin ve öz varlığının değerlendirildiğini düşünür. Böyle bir değerlendirmenin doğurduğu kaygı sırasında beden kimyasında meydana gelen değişiklikler beyinde öğrenme öğrenme için gerekli olan protein zincirinin oluşumunu engeller. Daha açık bir ifade ile kaygı, akıl yürütme ve soyut düşünme yönündeki zihinsel faaliyeti bozar. Bu sebeple yüksek sınav kaygısı, öğrenci başarısızlığına yol açan önemli faktörlerden biridir.
Araştırmalar yüksek kaygısının özellikle normal zeka düzeyindekilerin başarısında olumsuz rol oynadığını ortaya koymuştur. Araştırmalar çok başarılı öğrencilerin başarılarının kaygının yüksek veya düşük olmasına bağlı olmadığını gösteriyor. Aynı şekilde az başarılı öğrencilerin başarısına kaygıdan fazla etkilenmiyor.
Araştırma sonucuna göre, üniversiteye giriş sınavına giren öğrencilerin kaygı düzeyleri, genel cerrahi hastalarının kaygı düzeylerinden çok daha yüksek bulunmuştur. Araştırmanın ortaya koyduğu başka bir gerçek ise, kız öğrencilerin erkek öğrencilerden daha yüksek kaygı düzeyine sahip olduklarıydı. Bu sonuç, araştırmacılar tarafından kızlara okumak için verilen şansın erkeklerden daha az olduğu yönünde yorumlanmıştır.
Yine yapılan bir araştırma sonucunda sınava hazırlanan öğrencilere nazaran, sınava hazırlanmayan öğrencilerde sınav kaygısının daha yüksek olduğu görülmüştür.
SINAV KAYGISINA NEDEN OLAN FAKTÖRLER:
1-Ailenin ve öğretmenin öğrenciyle ilgili beklenti düzeylerinin yüksek olması,
2-Öğrencilerin kendi gerçek kapasitesini bilmemesi ve kapasitesinin üstünde beklenti düzeyine sahip olması,
3-Öğrencinin kendisine yeteri düzeyde güvenmemesi,
4-Kendi sınav başarı düzeyi ile başaklarının sınav başarı düzeyleri arasında
kıyaslama yapma alışkanlığının olması,
5-Öğrencinin verimli ders çalışma yöntemlerini bilmemesi,
6-Gelecekte iyi bir üniversiteye girmek ve iyi bir meslek sahibi olmak konusundaki endişeleri,
7-Öğrencinin sınavları ölüm-kalım savaşı gibi görmesi ve aşırı düzeyde kaygılanması,
8-Sınav sonucu başarısız olma durumunda çevresi tarafından (anne-baba, arkadaşları ve akrabaları) olumsuz eleştirilere maruz kalma endişesi sınav kaygısına neden olan faktörlerdir.
SINAV KAYGISINI AZALTMAK İÇİN ÖĞRENCİYE YÖNELİK ÖNERİLER
1-Okul içindeki günlük çalışmalarda başarılı olmak konusunda temel şart düzenli tekrarlardır. Çünkü başarmak için ölçü, kitap başında çok zaman geçirmek değil, “bilgiyi kendine mal etmektir.”
2-Sınavdan önce insan zihni kolayca endişe ve kuruntulara kayma eğilimindedir. Böyle bir durum hem dikkati dağıtır hem de zaman kaybına yol açar. Bunun için kendi kendinize yüksek sesle “şimdi çalışma zamanı, endişe ve kuruntulara yer yok” deyin.
3-Tekrarlarınızı ders çalıştığınız yerde yapın. Böylece öğrenme ile öğrenme mekanı arasındaki ilişkiyi pekiştirmiş olursunuz. En önemlisi zihninizin dağılmasını önlemiş olursunuz.
4-Tekrarlarınızı notlarınızdan yapın. Eğer derslerde not tuttuysanız ve bunları yeniden yazdıysanız işiniz bir hayli kolaylaşmış demektir.
Not Tutarken;
-Kitapta her yazanı not olarak çıkartmaktan veya öğretmenin her söylediğini not etmekten kaçının.
-Notlarınızdaki birinci ve ikinci önem derecesine sahip olan bilgileri ayırmak için bir işaretleme sistemi kullanın (örneğin, renkli kalemlerle farklı renklerde çizmek gibi).
-Notlarınızda şunlar olmalıdır: Tanımlamalar, benzerlik ve ayrılıklar, isimler, örnekler.
-Sosyal derslerin çok sayıda tekrar yaparak ve anlatarak; fen derslerinin ve matematiğin bol problem çözerek öğrenileceğini akıldan çıkartmayın. Fen derslerinin anlatma ve prensiplere dayanan bölümünde ancak çok sayıda tekrarla öğrenileceğini unutmamak gerekir.
5-Öğrenme üzerinde en az bozucu etki yapan etkinlik “uykudur.” Bu nedenle sınavdan önceki gece yatmadan önce hızlı bir tekrar yapın. Sabah kalktıktan sonra kahvaltıdan önce bir kere daha tekrar yaparsanız bilgiyi hafızanıza iyice yerleştirmiş olursunuz. Böylece uyku sırasında salgılanan bazı maddelerin yeni öğrendiğiniz bilgiyi pekiştirmesine imkan vermiş ve eğitim başarınızı köklü olarak yükseltmiş olursunuz.
6-Çalışmaya başladıktan kısa bir süre sonra zihninizi endişelerin işgal ettiğini, kuruntulara ve hayallere daldığınızı fark ederseniz çalışmanıza ara verin. Bu arada ağır ağır derin bir nefes alın, kısa bir süre tutun ve yavaş yavaş boşaltırken “bu sınavı başaracağım” deyin.
7-Bundan sonra bir kağıda veya kartona, biraz önce içinizden tekrarladığınız “BU SINAVI BAŞARACAĞIM” cümlesini büyük harflerle yazın ve çalışma masanızın karşısına asın.
8-Okul içinde ders öğretmeninin hazırladığı sınavlarda, öğretmenin kaç soru sorduğunu, ne tür bilgiler istediğini araştırın. Bazı öğretmenler sorulara, kısa ve ayrıntılardan arınmış cevaplar, bazıları ayrıntılara kadar inilmiş cevaplar isterler. Bu incelikleri sınav sırasında öğretmeninize sorarak değil, sınavdan önce araştırarak edinin.
9-Soruların puan ağırlıklarını bilin ve yazmaya başlamadan önce cevaplayacağınız sırayı ve bunlara ayırdığınız süreyi belirleyin.
10-Gireceğiniz sınavın bütünüyle benzerinin bir provasını yapın. Eğer 20-40 dakikalık bir sınava girecekseniz, kendi kendinize muhtemel sorunlardan oluşan ve bu süreyi içine alan bir deneme sınavı yapın.
11-Sizi bekleyen bir giriş sınavı ise, sınav süresini tam olarak temsil eden en az iki deneme sınavına mutlaka katılın. Bunun için özel dershanelerin veya başka kurumların yaptıkları sınavları öğrencileri olmayacaksanız bile antreman amacıyla kullanın.
12-Sınava hazırlanırken veya sınav sırasında aklınıza “başarılı olamayacağınız”, “başkalarının sizden daha iyi çalıştığı” , “önceki bir sınavda daha çok çalıştığınız halde başarılı olamadığınız” gibi düşünceler gelebilir. Böyle durumlarda kendi kendinize şu soruları sorun: “Bu düşünce biçimi benim ders çalışmamı kolaylaştırıyor mu?”, “bu düşünce biçiminin bana faydası var mı?”. Bu sorulara hayır diyorsanız, bu düşünceleri bir tarafa bırakın ve çalışmaya devam edin.
13-Sınav başlamadan önce kendinizi heyecanlı ve fazla gergin hissediyorsanız sınıf içinde veya koridorda yürüyüş yapın.
14-Sınavlara hazırlanırken düzenli olarak fizik ve nefes egzersizi yapın.
Fizik Egzersiz
Fizik Egzersizinin Sağladığı Yararlar:
-Kas gevşemesi
-Zihinsel gevşeme
-Enerjide artış
-Duygusal boşalma ve rahatlık
-Daha iyi uyku
-Kendine güven artışı
-Endişelerde azalma
Günde 10-20 dakika düzenli egzersiz yapmanın sınavlara hazırlanan bir gence sağlayacağı yararların birincisi kaygıyı azaltması, ikincisi öğrenmede etkinliği artırmasıdır. Kaygıyla ortaya çıkan gerginlik, damarlarda daralmaya sebep olduğu için hücrelere giden kan miktarında azalmaya yol açar. Sınav stresini yoğun olarak hisseden gencin durumu budur. Böyle bir durumda, öğrenmeyi iki açıdan olumsuz etkiler.
Birincisi, gerginlik ve kaygı sırasında beden kimyasında mevcut olan fazla miktarda adrenalin, öğrenme işlevi için gerekli olan protein zincirinin kurulmasını engeller. İkinci sebep hücrelerin kapasitelerini yeterince kullanamamalarıdır. Bu nedenle düzenli olarak fizik egzersiz, adrenalin kullanılarak tüketilmesini sağladığı için kaygıyı azaltır ve dolaysıyla öğrenmeye elverişli bir zemin doğmasına sebep olur. Fizik egzersizi sırasında ortaya çıkan duygusal boşalma ve rahatlığın, kaygıda azalmanın, zihin ve kas gevşemesinin sebebi budur.
Nasıl Bir Egzersiz
Düzenli bir fizik egzersiz programı uygulamasıyla, öğrencilerin eşofman giyerek sabahları okul saatinden önce spor yapması kastedilmektedir. Günlük hayatın akışı içinde uygulanabilecek ve 15 dakikada tamamlanacak bir egzersiz çalışması önerilmektedir.
Ayrıca öğrenciler vakit bulduklarında, örneğin hafta sonlarında uzun süreli spor faaliyetleri yapabilir. 10 ile 15 dakika ile bir saat arasında değişebilecek yürüyüşlerde faydalı olmaktadır.
Nefes Egzersizleri
Sınav kaygısının ortaya çıkardığı olumsuz durumlardan birisi de gerginliktir. Bunun izlerini kaygı duygusunun yaşandığı bir durumda, kaslarımızın gergin olmasında, kalp atışlarının hızlanmasında, nefes alış-verişlerinin sıklaşmasında, avuçlarımızın terlemesinde, midede fazla miktarlarda salgılanan asitte görmek mümkündür.
Kaygı duygusuyla baş edebilmek için, fizyolojik yapımızı etkileyen bu gerginlik tepkisinden kurtulmak gerekecektir. Kaygıya neden oluşturan uyarıcılar karşısındaki gerginlik tepkisi yerine gevşeme tepkisinin gösterilmesi gerekmektedir.
Gevşeme tepkisinin verilebilmesi içinde doğru nefes alıp-vermeyi öğrenmek gerekir. İyi nefes ağır, derin ve sessiz olmalıdır. Doğru bir nefes yavaş olarak burundan alınır, sessiz olur, akciğerin bütününü doldurur. Ve alındığının iki katı süreyle verilir. Nefes egzersizlerinden amaç akciğerin bütününü kullanmaktır.
Temel Nefes Egzersizi
1-Nefes alma egzersizine başlamadan önce sağ avucunuzu göbeğinizin hemen altına, sol elinizi göğsünüzün üstüne koyun ve gözünüzü kapatın.
2-Nefes almadan önce ciğerlerinizi iyice boşaltın.
3-Akciğerlerinizi hava ile doldurun. Kısa bir süre bekleyin, nefesinizi aldığınızdan iki katı sürede boşaltın. Yeni bir nefes almadan iki saniye bekleyin.
4-İkinci ve üçüncü maddede yazılanları tekrarlayarak bir derin nefes daha alın ve verin. Egzersizi bir iki defa daha tekrarlayıncaya kadar mutlaka en az 4-5 kere normal nefes alın.
Hayatın amacı kendine yeten bir insan olmak, yaşadıklarından memnun olmak ve bu memnuniyeti yakın çevresindeki insanlara da yaymaktır. Sınavlarda başarılı olmak, diploma sahibi olmak bu temel amaca yönelik araçlardır. Başarı sadece bir tek faktöre, hayatta ilerlenecek bir tek yöne bağlı değildir. Bu sebeple başarıyı bütün toplum için tek bir seçeneğe indirgemek gerçekten mutsuzluk getirmektedir.
Sınavlar öğrencinin ilgi, yetenek ve çalışma alışkanlıklarıyla kazanmış olduğu “bilgilerin değerlendirilmesidir”. Sınav, “kişiliğin değerlendirilmesi” değildir. Bu sebeple sınavlardaki başarıyla, kişilik değerini eşit görmemek, sınav için okulu düşünmek ve bu durumu bir ölüm-kalım savaşı haline getirmemek gerekmektedir. Sınavlardan önce zihninizde geçmişteki başarısızlıklarınızı değil başarınızı vurgulayın. Kendinize, kendi değeriniz altında değer biçmeyiniz. “Ben hiçbir şey beceremem, ben aptalım, sınavda başarılı olmazsam mahvolurum” gibi düşüncelerin problemi çözmeye hiçbir katkıları yoktur. Daha önceki başarısızlıklarınızdan başarısız olma sebeplerini araştırın ve onların telafi edilmesine çalışın. Bir başka deyişle, aynı sebeplerin yeni bir başarısızlığa yol açmasına izin vermeyin. Sınavlarda mutlaka başarmalıyım, sınavı kazanmalıyım yerine sınavlarda başarılı olacağım diye düşünmek daha gerçekçidir. “Meliyim-malıyım” şeklinde ifadeler düşünceleri istek olmaktan çıkarıp, yasa haline getirir. Bu isteği yerine gelmeyen kişi, bir başka isteğine yönelebilir. Oysa yasalar kesindir. Uyulamamasının bedeli ağırdır.
ÖĞRENCİDEKİ SINAV KAYGISINI AZALTMAK İÇİN ÖĞRETMENLERE VE AİLELERE (ANNE-BABA) YÖNELİK ÖNERİLER
Öncelikle eğitimcilerin kaygı ve başarı arasındaki ilişkiyi iyi öğrenmeleri, kendi ana-babalarından öğretmenlerinden onlara miras kalmış yaklaşımları ve öğrenci güdülendirme yollarını terk etmeleri gerekir. Öğretmenlerin öğrencilerden kendi istekleri ve beklentileri doğrultusunda değil, onların gerçek kapasiteleri doğrultusunda olmalıdır. Hiç şüphesiz başarı için belirli bir düzeyde kaygıya gerek vardır. Sınav hazırlığı içindeki bir öğrenci çok istisna durumda olanlar hariç öğrenme ve başarı için gerekli olan düzeyde kaygıya sahiptir. Ancak ister teşvik, ister tehdit amacıyla olsun, öğrencideki kaygıyı çok daha yükseltici yaklaşım ve tavırların benimsenmesi, öğrenciyi yüksek kaygı sebebiyle adeta “kıpırdayamaz” duruma getirmektedir. Bu nedenle öğrencinin yakın çevresinin ve özellikle eğitimcilerin öğrencinin zaten yaşamakta olduğu kaygıyı “bu çalışmayla sınavı başaramazsınız”, “bu sınavdan iyi not almanız çok zor” gibi ifadeler kullanarak daha da artırmaktan kaçınmaları gerekmektedir. Ne yazık ki eğitimcilerin büyük bölümü kendilerince haklı sebeplere dayansa da sürekli olarak kaygı arttırıcı bir yaklaşım içindedirler. Öğretmenler, sınav ve sınav notu üzerinde durmaktan çok öğrenmenin önemi üzerinde durmalıdırlar. Kaygı düzeyi yüksek olduğu belirlenen öğrencilere okul psikolojik danışmanı “rehber öğretmen” veya sınıf öğretmenleri tarafından daha önce aktarılan bilgilerden yararlanarak, sınav kaygısını azaltacak aktiviteler verilmelidir.
Sınavlara hazırlanan bir öğrencinin anne ve babasına önemli görevler düşmektedir. Anne ve babaya düşen önemli görevler çocuklarına en iyi eğitim imkanlarını sunmak ve ona çalışma şartlarını hazırlamakla sınırlı değildir. Öğrenmeyi, akıl yürütmeyi ve sınav başarısını olumsuz yönde etkileyen faktörlerden birisi de öğrencinin kendisine olan güvensizliğidir. Öğrencinin kendisine olan güvensizliği ise önemli ölçüde anne ve babasının bilerek veya bilmeyerek uyguladığı eğitim ve yaklaşımların sonucudur.
Anne ve babanın çok küçük yaştan başlayan yüksek başarı beklentisi, çocuğun hatalarını düzeltmek için onu eleştirmek, çocuğun dayak, hırpalama gibi cezalarla eğitilmesi yargı ifadesi taşıyan olumsuz sıfatlarla nitelemek (haylaz, tembel, sorumsuz, dağınık, pısırık, yavaş vb.) çocuğun kendine olan güvenini zayıflatır. Bunun sonucu ortaya çıkan kaygı, başarıya olumlu katkısı olmayan kaygıdır ve bununla başa çıkmak çok zordur.
Kendi özlemlerinizle çocuğunuzun sınırları arasında gerçekçi bir denge kurun. İçinizden veya yüksek sesle çocuğunuzun beceriksiz oluğunu düşünmeyin. Çünkü bu düşüncenizi çocuğunuz hisseder ve duyar. Çocuğunuzun istediğiniz veya kendi istediği giriş sınavında (kolej, meslek liseleri, üniversite vb.) başarılı olmazsa gideceği başka bir okulu ceza gibi göstermeyin. Bu yöntem öğrencinin okulu, yapacağı işi sevmesine imkan vermez. Bu tür yaklaşımlar çocuğun hayatı ve kendisini sevmesini de engeller ve kendine olan güvenini temelden sarsar.
Ders çalışmak ve sınav kazanmak uğruna çocuğunuzla olan yakınlığınızı tehlikeye atmayın. Sınavlarda başarılı olsada, olmasada önemli olan çocuğunuzla aranızdaki ilişkinin bozulmamasıdır. Birbirinize bağlılığın amaç, sınavın araç olduğunu asla unutmayın.
Yukarıda anlatılardan çocuğunuza “çalış” demeyin anlamını çıkarmayın. Çocuğunuzun başarısı için maddi-manevi fedakarlık yaptığınız ve gayret
gösterdiğiniz doğrudur. Bunun karşılığını beklemeniz son derece doğaldır. Ancak çocuğunuzun elinden geleni yaptığına inanın. Eğer çocuğunuz istediğiniz gibi olmazsa çocuğunuzun elinden gelenin bu kadar olduğunu kabullenin ve çocuğunuza “yeterli çalışmıyorsun, başarılı olamayacaksın, başarılı olmazsan ne yapacaksın” gibi değerlendirici ifadeler kullanmayın. Çocuğunuz başarılı olsun diye dershane dershane koşturmayın, çocuğun eğitim meselesini bir “hayat” meselesine dönüştürmeyin, her şeyin doğrusunu yaptığınızı düşünerek çocuğunuzu problemli hale getirmeyin ve ona zarar vermeyin.
“DEMOKRATİK ve OTORİTER ÖĞRETMEN TUTUMLARI”
Merkez ve ilçelerdeki görev yapan öğretmenlere uygulanan öğretmen tutum envanteri sonucunda aşağıda belirtilen araştırma sonuçları elde edilmiştir.
Merkez ilçelerde 18 liseden elde edilen sonuçlara göre; 331 öğretmen bu envantere cevap vermiş, bunlardan tam otoriter tutumlu 14, otoriter tutumlu 78, demokratik tutumlu 105, tam demokratik tutuma sahip ise 134 öğretmen olduğu belirlenmiştir.
Bu sonuçlar gösteriyor ki; araştırmaya katılan öğretmenlerin yaklaşık 3 tanesinden 1’i otoriter tutuma sahiptir. Öğrenciyi merkez alan çağdaş eğitim anlayışına göre, bu sonuçlar öğrenci gelişimi açısından son derece olumsuzdur. Otoriter tutumların öğrenci gelişimi ve başarısı üzerindeki olumsuzluklarını belirtmek, demokratik tutumların üstünlüklerini anlatmak ve önemli oranda görünen otoriter tutumların giderilmesine katkıda bulunmak amacıyla bu bülten hazırlanmıştır.
DEMOKRATİK ve OTORİTER ÖĞRETMEN TUTUMLARI
Demokratik gelişmelerle birlikte 19. yüzyılın sonlarına doğru, konu ve program merkezli geleneksel eğitim terkedilip, öğrenciyi merkez alan, katılımı ön gören, çağdaş eğitim anlayışı gelişmeye başlamıştır.
Fakat hala günümüzde daha bu geleneksel eğitim anlayışı, otoriter öğretmen tutumları uygulamada karşımıza çıkmaktadır. Öğretmenler, öğrenci başarısı ve en üst düzeyde gelişimini temin etmek için otoriter tutumları mutlaka terketmeli ve demokratik bir yaklaşım ve çağdaş öğrenci merkezli eğitim anlayışını benimsemelidirler.
Toplumsal gelişmeler, değişen, çeşitlenen ihtiyaçlar, eğitimi geleneksel anlayışla ele almamızı imkansız kılmaktadır. Bugün öğrencilerin duygusal, sosyal ihtiyaçlarını, gelişimlerini, psikolojik özelliklerini göz önüne almayan bir eğitim anlayışı öğrenciyi motive etmesi ve başarılı kılması son derece zordur. Bu nedenle çağdaş eğitim, öğrenci merkezli eğitim anlayışı, günümüzün eğitim görüşü, demokratik tutumlu öğretmende günümüzün öğretmenidir.
Çağdaş eğitim sistemlerinde bireyin zihinsel, bedensel, sosyal ve duygusal yönden bir bütün olarak gelişimini hedefleyen bir anlayış vardır. Bu eğitimde; öğrenci merkez alınır, bireyleri başarılı bir yaşama ulaştırmak için konu alanlarını uygulamalı bir biçimde kullanır, demokratik hayat için tutum ve anlayış geliştirmeye çalışır, öğrenmede düşünme ve kalıcı davranış değişikliği yaratmayla ilgilenir. Öğrenme için toplum hayatından geçerli yaşantılar sağlar. Işbirliği içinde öğrencileri birlikte çalışmaya yönelik tutumu esas alır, öğrencileri kendi amaçlarını değiştirmeyi sağlayacak kararlar verebilmeleri için rehberlik yapar. Bu eğitimde gerek ders seçimi gerek diğer kararlarında öğrencilerin gösterdiği çaba pekiştirilir ve kılavuzluk yapılır. Bireysel farklılıklar ve yetenekler dikkate alınarak kişilere yaşantılar sağlanır. Öğrenciyi karar verme, plan yapma kendini yönlerdirme değerlendirme konusunda uyumlu olmaya özendirir, öğrenciyi ilgi ve istekler doğrultusunda motive ettiği görülür. Ayrıca yine gençler yetişkin kültürün yanında kendi kültürlerinide meydana getirme çabasındadırlar.
Bununla beraber günümüzde halen varlığını sürdüren geleneksel eğitim anlayışıda devam etmektedir. Bu eğitim anlayışında öğrenci merkez alınmamakla birlikte, eğitim sistemi öğrenmede öğretmenin yönlendirdiği monoton bir uyumu esas alır. Öğrenmede özet ve aktarmalı yaşantılar sağlanır yine öğrenmede olguların hatırlanması ve kaydedilmesi ile ilgilenir. Belirli bir başlangıç ve sonuç içindeki konuların öğretimini yapar. Öğrencileri üniversiteye hazırlar. Yetişkinlerin istediği doğrultuda alışkanlık geliştirir. Öğretmenleri iyi ve güzel olarak nitelendirilen dersler alınmaya zorlanır. Tüm öğrencilerden aynı uyum beklenir, bireysel yetenekler dikkate alınmaz. Öğrencilerin ders kitaplarıyla uyuşmayan görüş ve düşüncelerin açıklamaları engellenir. Ayrıca yine bu eğitim sisteminde suni bir güdüleme vardır. Gençler yetişkin kültürlerine bağımlıdırlar.
Bugün etkili bir eğitim ve öğretim için çağdaş bir eğitimden kaçınılamayacağı bir gerçektir. Bunu gerçekleştirecek olanlarda okullardaki öğretmenlerdir. Öğretmenler öğrencinin başarısını ve en üst düzeyde gelişimini temin etmek için geleneksel eğitimden vazgeçip otoriter tutumlarını mutlaka terk etmeleri; demokratik yaklaşım ve öğrenci merkezli çağdaş eğitim anlayışını benimsemelidirler.
Günümüzde çağdaş eğitim ilkeleri doğrultusunda görev yapmak durumunda olan öğretmen artık sadece ders veren, sınav yapan, not takdir eden kişi değildir. Öğretmen sınıf ortamı içinde öğrencileri gerekli bilgi ve beceri ile donatmaya çalışırken, diğer yandan kişiliği ile onları etkilemektedir. Öğretmenlerin öğrencileri etkileyen en önemli kişilik özelliklerinden biri “Tutumlar” dır. Öğretmenlerin öğrencilerine karşı tutumları, onların öğrenme motivasyonları ve kişilik gelişimleri üzerinde çok büyük bir etkiye sahiptir.
Öğretmen tutumları demokratik yada otoriter olma ölçütüne göre de şöyle tanımlanmaktadır.
Demokratik öğretmen; öğrencileri olduğu gibi kabul eden, dünyayı öğrencinin bakış açısından algılama yeteneğine sahip, öğrencilerle etkili iletişim kuran, öğrencilerin ihtiyaçları, duyguları ve problemleri üzerinde odaklaşabilen öğrenciye saygı duyan, empatik, spontan, açık, ılınlı, anlayışlı, bağdaşım içinde olan, dinleyen toleranslı, öğrencilerin psikososyal uyumlarına önem veren ve bütünleştirici kişidir. Otoriter öğretmen ise; öğrenciyle bütünleşmeyen, öğrencilerin ihtiyaçlarına ve problemlerine duyarsız olan, ısrarlı ve itaat sağlamaya çalışan, toleranssız, katı ve zorlayıcı bir kişidir.
Öğrencinin gelişmesine olanak tanıyan öğrenciyi anlamaya çalışarak ona yardım etmeye çalışan demokratik öğretmen tutumunda; öğrenciler arasında karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı, öğrencilerin gelişim düzeyine uygun akılcı ve sağlıklı iletişim kurar.
Öğrenciyi anlamaktan uzak otorite kurmaya çalışan öğrenciyi olumsuz yönde etkileyen otoriter öğretmen tutumunda kendi kişiliğinin merkezinde, korkutma baskı ve cezalandırmaya dayalı keyfi bir otorite kurar.
Demokratik tutuma sahip öğretmen; sorunları her zaman sabır ve anlayışla çözmeye çalışır. Demokratik öğretmenin eleştirileri, hoşgörüye dayalı ve yapıcıdır. Bağışlamasını bilir, yanlışların düzeltilebileceğine inanır.
Otoriter tutuma sahip öğretmen; baskı, şiddet ve ceza kullanmak yoluyla, sorun çözmeye, disiplin sağlamaya ve başarı elde etmeye çalışır. Otoriter tutuma sahip öğretmenin; eleştirileri onur kırıcı ve yıkıcıdır, asla affetmez ve öğrencinin hatasını ona bir damga gibi yapıştırır ve düşmanlık besler.
Demokratik tutuma sahip öğretmen; öğrencilere hep sevgi ve şevkatle yaklaşır, çocuk oldukları için onları sever, saygılı davranır, oldukları gibi kabul eder, değerli olduklarını hissettirir. Bu tutuma sahip öğretmen bilgisini sürekli geliştirir. Üretken, araştırıcı, yaratıcı işlevsel bir düşünme biçimine sahiptir. Eğitim öğretim olgusu, değişen koşullara göre yeniden gözden geçirir, bu doğrultuda kendini değerlendirir ve geliştirmeye çalışır.
Otoriter tutuma sahip öğretmen; potansiyelini gerektiği gibi ve yeterli ölçülerde öğrencilerine ve çevresine sunamaz. Mesleğini küçümser, anlamı ve işlevleri üzerinde düşünmez.
Demokratik tutuma sahip öğretmen; çocuklarda eleştirel düşünme biçiminin gelişmesine katkıda bulunur. Çocuklarda öz güven duygusunu geliştirmeye çalışır, bağımsız çalışabilmeleri için cesaretlendirir.
Otoriter tutuma sahip öğretmen çocuklarda ezberciliğe dayalı sabit düşünme sisteminin yerleşmesine neden olur. Öğrencilerin kendi denetimleri dışında çalışmalarına izin vermez istek ve cesaretlerini kırar.
Demokratik tutuma sahip öğretmen; vicdan sahibidir, mesleğini en güzel ve doğru biçimde uygulamaya çalışır, mesleğini sever benimser ve saygı duyar.
Otoriter tutuma sahip öğretmen yaptığı işi doğru ve güzel bir şekilde yapabilme endişesi taşımaz, hata yaptığında bundan rahatsız olup düzeltmeye çalışmaz ayrıca bu tutuma sahip öğretmen için, kendinden başka hiçbir şey onun sorunu değildir.
Demokratik tutuma sahip öğretmen insan olarak sorumluluğunun bilincindedir. Ilgi ve becerilerini sonuna kadar ve uygun bir şekilde öğrencilerine ve çevresine sunar. Dili doğru ve güzel kullanmaya özen gösterir, iyi bir örnek olmaya çalışır.
Toplumsal gelişmeler, değişen ihtiyaçlar, eğitimi geleneksel anlayışla ele almamızı imkansız kılmaktadır. Bugün öğrencilerin duygusal gelişimlerini, sosyal ihtiyaçlarını, psikolojik özelliklerini göz önüne almayan bir eğitim anlayışının öğrenciyi motive etmesi ve başarılı kılması son derece zordur. Bu nedenle çağdaş eğitim, öğrenci merkezli eğitim anlayışı günümüzün eğitim görüşü, demokratik tutumlu öğretmende günümüzün öğretmenidir.
KAYNAKÇA
1- Prof. Dr. KILIÇÇI Yadigâr, Okulda Ruh Sağlığı, Ankara, 1992
2- FİDAN Nurettin, Okulda Öğrenme ve Öğretme, Ankara, 1985
Dr. GORDON Thomas, çev: AKSOY Emel, ÖZKAN Birsen,
Etkili Öğretmenlik Eğitimi, İstanbul, 1993
4- Prof. Dr. GÖKÇAKAN Zafer, Kişiler Arası İletişim Ders Notları, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fatih Eğitim Fakültesi, 1989
5- Rehberlik ve Araştırma Merkezi Bülten ve Araştırma Sonuçları 1993, Rize 1997
Dr. YALIN Halil İbrahim, Dr. HEDGES Lovell, Dr. ÖZDEMİR Servet, Her Yönüyle Öğretmen Olabilme, Milli Eğitim Bakanlığı Hizmetiçi Eğitim Dairesi Başkanlığı, Ankara, 1996
Öğretmen Tutum Envanteri, Prof. Dr. GÖKÇAKAN Zafer, Trabzon, 1997.
Gençlik Dönemindeki Aile Sorunlarını Değerlendirme Ölçeği: Faktör Yapısı, Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması. C. TUĞRUL, Türk Psikoloji Dergisi, 11 (36), 25-43, 1996-Ankara.
İçimizdeki Çocuk. D. CÜCELOĞLU, Remzi Kitabevi, 6. Basım. 1994-İstanbul.
Çocuk Psikolojisi. H.YAVUZER, Remzi Kitabevi, 7. Basım. 1992- İstanbul.
Ruh Sağlığı. O. ÖZTÜRK, Hekimler Yayım Birliği, 4. Basım, 1992- Ankara.
Öğrenci Sorunları ve Olumlu Yaklaşım Yöntemleri İle İlgili Seminer Notları. Rize Rehberlik ve Araştırma Merkezi, 1997- Rize.
Yorumlar
Yorum Gönder